21 Nisan 2008 Pazartesi

Ayhan Songar

Ayhan Songar
Bir Ayhan Songar vardı Türkiye 2 Temmuz 2001İSTANBUL - Hocaların hocası Prof. Dr. Ayhan Songar'ı vefatının 5. yıldönümünde rahmetle anıyoruz. Gazetemizde uzun yıllar yazdığı günlük köşe yazılarıyla hâlâ hafızalarımızda olan, dünyaca tanınmış tıp otoritesi Prof. Dr. Ayhan Songar, ruhu için okutulacak Kur'an-ı Kerim ve Mevlid-i Şerif'le yadedilecek. Yarım asrı bulan fiili doktorluğunun yanı sıra tasavvuf, tıp, musiki, sibernetik ve fotoğraf alanında da uzman olan Prof. Dr. Ayhan Songar, geçtiğimiz yüzyılın hezarfenleri arasında yer alıyordu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde Psikiyatri Ana Bilim Dalı'nı kuran ve aralıksız 34 yıl kürsü başkanlığını yapan Prof. Dr. Ayhan Songar, çağdaş psikiyatrinin de kurucuları arasında yer alıyordu. Kırk yılı aşkın süre aynı yastığa baş koydukları ve aynı yızahaneyi paylaştıkları eşi Dr. Reyhan Songar rahmetlinin tüm milli hareketlerin yanında ve gönüllü kuruluşların içinde olduğunu belirterek, "Aradan dört yıl geçmesine rağmen Türk milleti onun hizmetlerini unutmadı. Kadirşinaslığını gösterdi ve birçok şehrimizde caddelere, sokaklara, parklara, kültür ve tıp merkezlerine onun ismini verdi. Hâlâ ruhuna Fatihalar okunuyor. Bu konuda duyarlılığı olan herkese teşekkür ediyorum" dedi. Rahmetli Prof. Dr. Ayhan Songar, 1997 yılı başında prostat kanserine yakalanmış, Nisan ayı başında geçirdiği ameliyat da netice vermeyince kalp huzuru ile Rahmet-i Rahman'a teslim olmuş, dünyadan ayrılık vaktinin geldiğini belirterek, son bir köşe yazısı ile okuyucularından helallik dilemiş ve 2 Temmuz 1997 günü Hakk'a yürümüştü. Çağdaş psikiyatrinin kurucusuyduBabası İstiklal Harbi gazisi olan Prof. Dr. Ayhan Songar köklü bir aileden geliyordu. Aydınlar Ocağı, Türkiye Milli Kültür Vakfı ve Türk Edebiyatı Vakfı'nın kurucuları arasında yer aldı; ilk ikisinin başkanlığını da yaptı. Hayatı boyunca alkol ve uyuşturucu ile mücadele veren Prof. Dr. Ayhan Songar, Yeşilay Cemiyeti'nin de başkanlığını yaptı. Şiire merakı ile de bilinen Songar, Fuzuli'den Necip Fazıl'a Türk şairlerini ve şiirlerini çok iyi bilirdi. Dilde uydurmacılığa şiddetle karşı çıkardı. Türk dili ve düşüncesi üzerine nefis yazıları vardı. Uzun meslek hayatı boyunca önemli ödüller alan Prof. Songar, New York Bilimler Akademisi üyesiydi. Türkiye Tıp Akademisi ve Türk Nöro-Psikiyatri Derneği'ne büyük hizmetleri geçmişti. Müziğin hastaların tedavisinde etkili olduğunu bilen Songar, Viyana'da "Musiki Psikolojisi" dersleri de vermişti. Adli Tıp Kurumu'nda da uzun yıllar görev yapan Prof. Songar, bir dönem TRT yönetim kurulu üyeliği de yaptı. Gazetemizde 1989'da haftalık, 1991'den 1997'ye kadar da günlük yazılarını "Sohbet" köşesinde aralıksız sürdüren Prof. Dr. Ayhan Songar'ın 26 kitabı neşredildi. Yerli ve yabancı dergilerde yüzlerce ilmi makalesi yayınlanan Prof. Dr. Songar'ın kızı Neslihan, Tükiye'nin Bakü Büyükelçisi Ecvet Tezcan ile evli.Ayhan Songar Sefa Saygılı Türdav Yayınları “Böyle güzel insanları unutulmaya terk edemeyiz. Doç. Dr. Sefa Saygılı'nın hazırladığı bu kitabın ilk bölümünde sevenler ve dostları Ayhan Hocayı anlatıyorlar. İkinci bölüm yazı ve röportajlarından yapılan seçmelerden oluşmuş. "Ölüm Döşeğindeki Yazıları" başlıklı son bölümde ise, hiçbir kaynağa bakmadan sadece zihninin hazineleriyle yazdığı makalelerden bir demet bulunmakta. Hele son zamanlarda yalnız elini kıpırdatabildiği günlerde bile aksatmadığı bu yazılar, kitabı daha ilgi çekici kılmakta.”

Aysel Çelikel

Aysel Çelikel
Prof. Dr. Aysel Çelikel, YÖK'e karşı çıkan bir YÖK üyesi.. Devletler Umumi Hukuku Hukuk lisans diploması, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 1956,Devletler Hukuku dalında hukuk doktorası, İstanbul Üniversitesi, 1962. Mukayeseli Hukuk dalında hukuk yüksek lisans diploması, Columbia University School of Law, ABD, 1962. 1994-1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı görevini yaptı. Ocak 2001'den itibaren Cumhurbaşkanlığı kontenjanından Yüksek Öğretim Kurumu üyeliğine atandı. İstanbul Üniversitesi'nde 5 yıldan fazla Hukuk Fakültesi Dekanlığı yapan Prof. Dr. Aysel Çelikel, 44 yıllık üniversite hocalığının yanı sıra Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türk Hukukçu Kadınlar Derneği'nin kurucularından. Çelikel, 12 Eylül darbesinin ürünü olduğu için YÖK'e karşı çıkanlardan.HAKKINDA YAZILANLARYÖK’teki asi dekan Aysel ÇelikelProfesör Aysel Çelikel, gündeme son olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in YÖK'e atadığı dört profesörden biri olarak geldi. Geniş bir çevreye göre bu atamalar ‘‘çağdaş, demokratik, özgür üniversitelere dönüşün bir adımı’’ydı. Ama atanmasına en çok şaşıranlardan biri Çelikel'in kendisi oldu. Her fırsatta YÖK'ün mantığına, işleyişine karşı çıkan, hatta bu nedenle yürüyüşe katılan ilk dekandı o. Tam 42 yılını verdiği İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, Rektör Alemdaroğlu'nun uygulamalarına karşı çıktığı için pek çok öğretim üyesiyle birlikte Hukuk Fakültesi Dekanlığı’ndan istifa etmiştir. Aysel Çelikel’in babası1933 yılında, Rumeli kökenli bir baba ile İstanbullu bir annenin ikinci çocuğu olarak İstanbul'da doğar. Çocukluğu, İstanbul Kurtuluş'un Tatavla mahallesinde Rumların arasında geçer. Bir saat ustası olan ve Türkiye'nin ilk taksimetresinin patentini alan baba Remzi Çağıl, aynı zamanda klarnet ve ud çalan, aydın bir insandır. İstanbul Radyosu’nda sanatını icra etmiştir. Ayrıca Neyzen Tevfik'in de ahbabıdır.AnnesiGerçek bir Osmanlı kadını olan annesi, belli ki kendisinin çok isteyip de yapamadığı şeyleri düşünerek yetiştirir küçük kızını; ona her zaman, ‘‘Mutlaka okumalısın ve kocan seni asla ezememeli’’ der. Annesinin isteklerini fazlasıyla yerine getirir Aysel, ilkokulu üstün başarıyla, Beyoğlu Kız Lisesi'nde okuduğu orta ve liseyi iftiharlarla bitirir. Aysel Çelikel'in, son 10-15 yılda iyice açığa çıkan hitabet yeteneği, daha ilkokul yıllarındayken gösterir kendini; öğretmenler yerine ders anlattığı çok olur. İlkokul diplomasını, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in elinden alır. Öğrenim hayatı Aysel Çelikel, Hukuk profesörü bir akrabanın etkisiyle hukuku seçer. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdiğinde asistan olur. Hem de kürsüde kızların pek sevilmediği yıllarda, birkaç kız arkadaşıyla birlikte... 1957'de Devletler Özel Hukuku asistanı; 1962'de doktordur. 1964'te, 1,5 yaşındaki kızını ve eşini geride bırakarak ABD'ye gider ve Columbia Üniversitesi'nde master yapar. 1969'da doçent olur. 1974-75 yıllarında Almanya’da bir üniversitede çalışır ve profesör ünvanını 1977'de alır. Eşi Murteza ÇelikelOnun kuşağı, içine doğduğu laiklik ortamının, hukuk düzeninin ve sosyal yapının değişebileceğini hiç düşünmez; kadın haklarının hep en iyi düzeyde olduğunu sanır yıllarca. Atatürk kadınlara haklarını yıllar önce vermemiş midir? 1960'ta evlendiği eşi Murteza Çelikel daha 1957 yılında CHP Gençlik Kolları'ndayken kadın haklarını savunan yazılar yazmamış mıdır? Evet bazı şeyleri farketmek için zamanın geçmesi gerekir: Sınıf arkadaşı Murteza Çelikel de onun gibi avukatlık yapmadı, işadamlığını seçti. 1960'ta evlendiler. İkisi de iktisat eğitimi alan biri kızları, bir oğulları var.Dernekler, merkezlerTabii derhal mücadeleye başlayacaktır. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Türk Hukukçu Kadınlar Derneği... Kurucusu ve yöneticisi olduğu derneklerin sayısı giderek çoğalır, çoğunun etkinliklerinde ya ateşli konuşmalar yapmakta ya da tartışmaları yönetmektedir. Üniversitenin Milletlerarası Araştırma Merkezi Müdürlüğü, Dekan Yardımcılığı, Yönetim Kurulu Üyeliği de görevleri arasına girer. Ve sonunda, İstanbul Hukuk Fakültesi’nin ilk kadın dekanı olur. YÖK’e karşı YÖK üyesi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, YÖK'ün açık olan üyeliklerine kendi kontenjanından atadığı dört kişiden biri Aysel Çelikel’dir. Doğrusu Çelikel beklemiyordur bu atamayı; çünkü, üniversite yönetimini iyi bilir ve bu konuda yasa taslakları bile hazırlamıştır ama Cumhurbaşkanı’nın bunu bildiğini bilmemektedir. (1)(1) YÖK’teki asi dekan Emel Armutçu, http://arsiv.hurriyetim.com.tr/tatilpazar/turk/01/02/11/eklhab/11ekl.htm

Ayşe Kadıoğlu

Ayşe Kadıoğlu
Sabancı Üniversitesi Öğretim ÜyesiLisans derecesini Siyaset Bilimi dalında 1982 yılında ODTÜ'den, yüksek lisans derecesini Uluslararası İlişkiler dalında 1984 yılında Chicago Üniversitesi'nden, doktora derecesini de Siyaset Bilimi dalında 1990 yılında Boston Üniversitesi'nden aldı. Boston Üniversitesi, Tufts Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi'nde araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak çalıştı. 1992 yılında Stanford Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi'nde araştırmacı olarak bulundu. 1989 ve 1990 yıllarında Ford Vakfi araştırma bursu aldı. 1989 yılında Boston Üniversitesi'nde araştırma görevlisiyken 'Üniversite Eğitimciliğinde Mükemmeliyet Ödülü"nü aldı. Araştırma alanları milliyetçilik, uluslararası işçi göçü, kadın ve İslam, vatandaşlık, kimlik, faşizm, liberalizm olarak sıralanabilir. Middle East Studies Association of North America üyesidir.

Aytek Namitok

Aytek Namitok ( 1892)- (27.07.1963)
6 Ocak 1892'de, Kafkasya’nın Adigey yöresinde Panejukay köyünde doğdu. Orta öğrenimini Stavropol Lisesi’nde yaptıktan sonra 1916'da Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 1921'de de Sorbonne(Fransa) Üniversitesinden mezun oldu.Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Petrograd Barosuna kaydolarak avukatlığa başladı. 1917 İhtilalinden sonra da Petrograd'da kalarak "Birleşmiş Kafkasya Dağlıları Birliği"nin temsilcisi oldu. Bu sıfatla Geçici Hükümetin Halk Eğitim Bakanına Bağlı Şura üyesi, bu Şuranın Rus olmayan halkların okul işlerini idare eden Komisyon mümessili olarak çalıştı. Bütün Rusya Kurucu Meclisi'nde seçim kanunlarını hazırlayan özel danışma kurulunun görüşmelerine katıldı. Üyesi bulunduğu demokratik birlik tarafından Rusya Cumhuriyeti Meclisi'ne seçildi.Rusya'da Bolşevik anarşisinin başlaması üzerine Kafkasya’ya döndü. Kuban Meclisi ve Hükümeti'nin adli işlerden sorumlu memur üyesi oldu. Aynı yıl Kuban Parlamento delegasyonu üyesi olarak Paris Barış Konferansı’na gönderildi. Kafkasya Bolşevikler tarafından işgal edildikten sonra Paris'te kaldı. 1921-1922 yıllarında Prag'da, Mayıs 1924'e kadar da Türkiye'de yaşadıktan sonra tekrar Paris'e döndü ve 1942 yılına kadar Paris'te yaşadı. Kafkasya halklarının tarihi, Adige dili ve folkloru konularında araştırmalar yaptı.Profesör Aytek Namitok, 1936'dan başlayarak "Societe de Linguistique a la Sorbonne" üyesi ve "Societe d'Etudes Mediterraneennes" in kurucularındandı. "Bulletin de la Societe de Linguistique a la Sorbonne" ve "Revue de l’Histoire des Religions" dergilerine yazı yazıyordu. Prof. G.Dumezil ile birlikte hazırladıkları "Fables de Tsey İbrahim" (Tsey İbrahim'in Fablleri, Paris 1939) adlı kitap Fransa Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılmıştır. Bu yıllarda yayınladığı "Origines des Circassiens" (Adigeler'in Kökeni, 1. Cilt, Paris 1939) adlı önemli eserinin ikinci cildi ise yayınlanamamıştır.Prof. A.Namitok, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'da "Kuzey Kafkasya Milli Komisyonu (Komitesi)"nde yer alıyor ve "Institut für Kontinental-Europaische Forschung" kurumunun bilim üyesi olarak Kuzey Kafkasya tarihi üzerinde çalışıyordu. Savaştan sonra Almanya'da kurulan Müslüman Komitesi Başkanlığı’na seçilen Prof. Namitok, bu ağır dönemde Fransa’daki ve Avrupa’nın diğer ülkelerindeki çeşitli elçiliklerle temasa geçerek yurttaşlarına önemli hizmetlerde bulunmuştu. Daha sonra kendisi de onlardan bir grupla birlikte 1949 yılında, eşi Hayriye Melek (Hunc) Hanım’ın da yaşamakta olduğu Türkiye'ye göçetti.A.Namitok, "Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü" tarafından Münih'de İngilizce olarak yayınlanan "Caucasian Review" (Kafkasya Dergisi) başta olmak üzere Batı'da İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça vs. dillerde çıkan bilimsel dergilerde yayımlanan ve Kafkasya halklarının dil, edebiyat ve tarihini inceleyen birçok makalenin yazarı idi. Bu makalelerinde, Kafkasya halklarının tarihini tahrif eden Sovyet sahtekarlarını ortaya çıkarıyor ve eleştiriyordu. Bu nedenle ona 1938 yılında Moskova Devlet Üniversitesi’nin özel bir seminerinde "Anglo-Amerikan ve Türk Ajanı" damgası vurulmuştu. Bütün muhaceret döneminde, ilmipedagojik çalışmaları yanında arasız siyasi faaliyette de bulunmuştu. Son yıllarında İstanbul'da "Kuzey Kafkasya Milli Merkezi"nin Başkanıydı. Münih'deki(Almanya) "Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü"nün de asli üyesi ve İstanbul Pedagoji Enstitüsü Fransız Dili Kürsüsü profesörü olan Aytek Namitok, 27 Temmuz 1963'de İstanbul'da öldü.

Aziz Meker

Aziz Meker ( 1877)- (1941)
Bilim ve toplum adamı, diplomat ve yazar. 1877 yılında Kafkasya’da, bugünkü Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin sınırları içinde bulunan Biberdkuace köyünde doğdu. Anadili Abazaca ve Adıgeceydi. Köyünde ve Batalpaşinsk (Çerkesk) kasabasında öğrenim gördü. Ailesinin Türkiye'ye hicret ederek Eskişehir yöresinde yerleşmesi üzerine öğrenimini İstanbul'da sürdürdü. Daha sonra Fransa'ya gönderilerek Tarım konusunda yüksek öğrenim gördü. İstanbul'da Halkalı Ziraat Okulu'nda öğretmenlik yaptı (1907).Kafkas sürgünleri tarafından oluşturulan ve başka yerlerde de şubeler açan "Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti", "Şimali Kafkas Cemiyeti", "Kafkasya İstiklal Komitesi", "Türkiye'de Kuzey Kafkasya Siyasi Göçmenleri Komitesi" gibi örgütlerde aktif görevler üstlendi. İdeal arkadaşlarından Hüseyin Tosun (Vubıh) Beyle birlikte "Köylü Bilgi Cemiyeti"nin de kurucu ve yöneticileri arasında yer aldı (1914) ve bu derneğin yayınlarında rol oynadı. Tüm bu derneklerde konferanslar verdi, broşürler yayınladı.Birinci Dünya Savaşı sırasında Mareşal Fuad Paşa'nın başkanlığındaki bir Kafkas delegasyonuna dahil olarak Viyana, Berlin, Lozan vb. Avrupa merkezlerinde Kafkasya bağımsızlık davası lehinde görüşmelere katıldı. Bu konuda broşürler ve çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yayınladı. Çeşitli devlet adamlarıyla, Cenevre'de sürgünde yaşamakta olan V. İ. Lenin'le görüştü. Mütareke döneminde yine İsmail Hakkı Berkok, Mustafa Butbay vb. kişilerin de yer aldığı bir kurul içinde Kafkasya'ya gönderilerek Dağıstan-Çeçenistan yörelerinde Kafkasya bağımsızlığı lehinde siyasi çalışmalar yaptı (1920).Türkiye'ye dönüşünde Anadolu’daki kurtuluş hareketine katıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Sovyet Rusya'ya gönderilen elçilik kurulunda Başkatip olarak görevlendirildi. Moskova'da Lenin, Çiçerin, Stalin ve diğer Sovyet devlet adamlarıyla yapılan politik görüşmelere katıldı (1922). Aynı kurulda görevli bulunan Mehmed Fuad Carım, Tahsin Rüştü ve diğer Kafkasyalı arkadaşlarıyla birlikte, bağımsız bir Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin kurulması ve sürdürülmesi yolundaki çabalara destek verdi. 1923 yılında Ankara’ya dönerek Ziraat Okulu'nda (Fakülte) profesör ve öğretim üyesi, Ziraat Enstitüsü'nde başkanlık, Tarım Bakanlığı'nda müsteşarlık görevlerinde bulundu. Adigece, Abhaz-Abazaca ve Türkçe'den başka Rusça, Fransızca ve Almanca'yı da iyi biliyordu. 1941 yılında Ankara'da öldü.Profesör Aziz Meker'in, İstanbul'da, İsviçre, Almanya ve başka Avrupa ülkelerinde çıkan birçok gazetede Kafkasya'yı tanıtan ve Kafkas bağımsızlığını savunan makaleleri yayınlanmıştır. Tarım konusundaki eserleri ve bilimsel makalelerinden başka Kafkasya konusunda çeşitli dillerde yayınlanmış broşürleri de bulunmaktadır: "Kafkasya'nın Ahval-i İçtimaiye ve İktisadiyesine Dair Konferans" (İstanbul 1918), "Les Russes en Circassie, 1760-1864" (Ruslar Çerkesya'da 1760-1864, Fransızca, Berne 1919).

Azmi Aksoy

Azmi Aksoy ( 1958)
1958 yılı Ankara doğumlu olan Aksoy, 1982 yılında A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin Klasik Filoloji bölümünü (Yunan Dili ve Edebiyatı / Latin Dili ve Edebiyatı) birincilikle bitirerek Kara Lisan Okulunda Yunanca öğretim üyesi olarak göreve başladı.1989 yılında intikalen İstanbul'a gelen Kara Lisan Okulundaki Yunanca öğretim üyeliği devam ederken 1996 - 2000 yılları arasında Lisan Okulu Uzaktan Eğitim Genel koordinatörlüğü görevlerini yürüttü. Bu görevi sırasında uzaktan eğitim yöntemiyle çok sayıda TSK personeline çeşitli dillerde Temel Yabancı Dil Eğitimi verdi. Projelendirip uygulamaya koymuş olduğu E-Learning uygulaması halen TSK'da geliştirilerek sürdürülmektedir. 2000 yılı Mart ayında öğretmen binbaşı rütbesindeki iken kendi isteği ile emekli oldu. Emekliliğini müteakip, Babıali Kültür Yayıncılığının kuruluşunda yer aldı ve bir müddet yayınevinin Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürüttü. Bilahare çeşitli özel eğitim kurumlarında İlköğretim okul müdürlüğü ve Genel Müdür yardımcılığı görevlerinde de bulunan Aksoy, görevde bulunduğu bu süreler zarfında aşağıdaki çalışmaları üretti ve uygulamaya koydu; 1) Ölçme Değerlendirme ve Soru Bankası, 2) Akademik Check-Up Programı, 3) OYİS (Okul Yönetimi ve İletişim Sistemi), 4) SDGP (Sosyal ve Duygusal Gelişim Programı), 5) TİBEP (Temel İnsanlık Becerileri Eğitimi Programı), 6) SEM (Sürekli Eğitim Merkezi), 7) Anne-Baba Okulu Seminer Programı, 8) VEP (Veli Enformasyon Programı). 2003 yılından itibaren Home-Office tarzında çalışmalarına devam ederek yayınevlerine yayın ve danışmanlık hizmeti vermekte, bilgisayar eğitim yazılımları hata raportörlüğü yapmakta, bazı vakıf, kurum ve kuruluşlara da İnteraktif Modern Yunanca dil eğitimi vermektedir.Lisan Okulunda halen ders kitabı olarak okutulan 9 ciltlik "Modern Yunanca Öğreniyorum" serisi dahil, 25 yayınlanmış kitabı ve 4 adet Audio CD'si bulunan Azmi AKSOY, evli ve iki çocuk babası olup, Yunanca ve İngilizce bilmektedir.ESERLERİ1) Yunanca İlk Adım (Fono Yayınları) 2) Yunanca Cep Sözlüğü (Fono Yayınları) 3) Yunanca Konuşma Kılavuzu (Fono Yayınları) 4) Yunanca - Türkçe / Türkçe - Yunanca Standart Sözlük (Fono Yayınları) 5) Modern Yunanca Uygulamalı Dilbilgisi (Fono Yayınları) 6) Çağdaş Yunanca Grameri (Alfa Yayınları) 7) Yunanca Büyük Sözlük (Alfa Yayınları) 8) Yunanca Mini Sözlük (Alfa Yayınları) 9) Pratik Yunanca Konuşma Kılavuzu (Alfa Yayınları) 10) Sözlüklü Türkçe - Yunanca Konuşma Kılavuzu (İnkılâp Yayınevi) 11) Herkes İçin Kolay Yunanca (İnkılâp Yayınevi) 12) Modern Yunanca Alfabe (Lisan Okulu Yayınları) 13) Modern Yunanca Öğreniyorum 1 (Lisan Okulu Yayınları) 14) Modern Yunanca Öğreniyorum 2 (Lisan Okulu Yayınları) 15) Modern Yunanca Öğreniyorum 3 (Lisan Okulu Yayınları) 16) Modern Yunanca Öğreniyorum 4 (Lisan Okulu Yayınları) 17) Modern Yunanca Öğreniyorum 5 (Lisan Okulu Yayınları) 18) Modern Yunanca Öğreniyorum 6 (Lisan Okulu Yayınları) 19) Modern Yunanca Öğreniyorum 7 (Lisan Okulu Yayınları) 20) Modern Yunanca Öğreniyorum 8 (Lisan Okulu Yayınları) 21) Modern Yunanca Öğreniyorum Audio CD 1 (Lisan Okulu Yayınları) 22) Modern Yunanca Öğreniyorum Audio CD 2 (Lisan Okulu Yayınları) 23) Modern Yunanca Öğreniyorum Audio CD 3 (Lisan Okulu Yayınları) 24) Modern Yunanca Öğreniyorum Audio CD 4 (Lisan Okulu Yayınları) 25) Yunanca Günlük Konuşma ve Deyişler (Sosyal Yayınları)İletişim için GSM: 0505 452 16 15azmi.aksoy@isbank.net.trazmiaksoy@hotmail.com

Azmi Özcan

Azmi Özcan ( 1960)
1960 Burdur Doğumlu. 1983 Ankara Üniv. İlahiyat Fak.(Lisans); 1986 Manchester Üniversitesi Near Eastern Studies (Master); 1990 Londra Üniv. SOAS, Tarih böl. (Doktora). Boğaziçi ve Marmara Üniversitelerinde dersler verdi. Halen Fatih Üniversitesinde ders veriyor ve İSAM'da çalışmalarına devam ediyor. Son dönem Osmanlı tarihi alanında biri İngilizce Yayımlanmış iki kitabı ve pek çok makalesi mevcut.ESERLERİOsmanlılar ve HilafetPan-İslamizm ve Batıda Osmanlı İmajı

Alvin Toffler

Alvin Toffler ( 1928)
1928’de doğdu. Üniversite öğreniminin akabinde döküm işçiliğinden gazeteciliğe değişik mesleklerde çalıştı. Fortune dergisinin Washington muhabiri ve sonra editörü oldu. Kısa bir süre Cornell Üniversitesi’nde misafir profesör olarak çalıştı. Çağdaş düşünceyi etkileyen bir yazar olarak Nixon ve Gorbaçov gibi birçok lidere de fikir verdi. ESERLERİÖzellikle ekonomi, toplum ve gelecek sosyolojisi üzerine çok sayıda makale ve eserin sahibi olan yazarın bazı kitapları şunlardır: The Culture Consumers (1964), Eco-Spasm Report (Türkçesi: Ekonominin Çöküşü, İnsan Yay., 1992); The Third Wave (Türkçesi: Üçüncü Dalga, Altın Kitaplar, 1981), Future Shock (Türkçesi: Şok, Altın Kitaplar, 1974), The Adaptive Corporation. Yazar, bu kitaplarıyla ABD’de McKinsey Vakfı Kitap Ödülü, Çin’de Altın Anahtar Ödülü, Fransa’da Prix de Meilleur Livre Étranger gibi pek çok ödül kazanmış bulunuyor.

Alper Orhon

Alper Orhon - (27.06.2001)
Kıbrıslı eski bakan vefat etti Hürriyet 28 Haziran 2001Boğaziçi Üniversitesi eski öğretim görevlilerinden olan ve 13 Şubat 1975 ile 5 Temmuz 1976 tarihleri arasında Kıbrıs Türk Federe Devleti Planlama Koordinasyon Bakanlığı da yapan Prof. Alper Orhon, 27 Haziran 2001 tarihinde vefat etti. Yakanlandığı amansız hastalık nedeniyle bir süredir İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi gören 61 yaşındaki Prof. Alper Orhon, 1974 Kıbrıs çıkartması öncesinde ve sonrasında da Rauf Denktaş ile birlikte çalışmıştı. Prof. Alper Orhon, Lefkoşa'da toprağa verildi.

Alparslan Açıkgenç

Alparslan Açıkgenç ( 1952)
1952 yılında Erzurum’da doğdu. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi’nde tamamladı (1974). Yüksek lisansını Üniversity of Wisconsin’de (1978) ve Doktorasını The University of Chicago’da (1983) yaptı. 1983 yılında ODTÜ Felsefe Bölümü’nde yaptı. 1983 yılında ODTÜ Felsefe Bölümü’nde göreve başladı. 1984’de Yardımcı Doçent, 1987’de Doçent ve 1993’te Profesör oldu. 1985’de Chicago Üniversitesinde, 1995-99 arasında Malezya Uluslar arası İslam Düşüncesi ve Medeniyeti Enstitüsü’nde görev yaptı.Çok sayıda makalesi yanında, Bilgi Felsefesi(1992), Being and Existence in Sadrâ and Heidegger: A Comperati ve Ontology, (Kuala Lumpur, 1992); Kavram ve Süreç olarak Bilginin İslamileştirilmesi (1998) isimli kitapları yayınlandı.Mukayeseli Düşünce TarihiFelsefenin bellibaşlı önemli konuları olan bilgi kuramı, varlık sorunu, metafizik, sosyal felsefe, ahlak felsefesi gibi konularda batı ve İslma düşünce tarihinin bir genel karşılaştırması ele alınacaktır. Karşılaştırmada önemli görülen filozoflar esas alınacak ve bu sorunlara önerdikleri çözümler tartışılacaktır. Batı Epistemolojisi semineriBilgi Kuramı’nın Batı medeniyetinde geçirdiği tarihsel serüven tartışılacaktır. Önemli bilgi kuramları olarak, Eflatun, Aristo, Ibn Sina, Descartes, Hume, Kant ve Heidegger gibi filozofların epistemolojisi incelenecektir.

Ali Osman Öztürk

Ali Osman Öztürk ( 1960)
Çanakkale Onsekiz Mart Üniv. Eğitim Fak. Öğretim Üyesi 1960'da Ordu'da doğdu; ilkokul, ortaokul ve liseyi aynı şehirde bitirdi. 1977''de Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Birimi''ni kazandı. 10.01.1980 - 03.03.1980 arasında Federal Almanya''da gerçekleşen, Jugend baut an Europa (Gençlik Avrupa''yı inşa ediyor) konulu 6. uluslararası kursa katıldı. 1981''de Yüksek öğrenimini İYİ dereceyle bitirdi ve Konya''da, Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi''nin Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü için açılan bölüm okutmanlığı sınavını kazanarak, göreve başladı. 1985''te Prof Dr. Wilfried Buch''un yönetiminde hazırladığı, Meistersang und seine Darstellung im Schimpfspiel von Andreas Gryphius konulu doktora ön hazırlık çalışmasını verdi. 1985''te yine Prof. Dr. Wilfried Buch yönetiminde Das deutsche und türkische Volkslied als sprachliches Kunstwerk -Dil Sanat Eseri olarak Alman ve Türk Halk Türküsü- konulu doktora tezine başladı. 1989''da DAAD''nin on aylık araştırma bursunu kazandı ve Alman Halk Türküsü Arşivi''-DVA-nde doktora tezini bitirip, 24.10.1990 Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü''nde doktora savunmasını verdi. 11.1990 tekrar DVA''ya dönerek, arşiv sistematiğinin Türk halk türkülerine uygulanması projesine başladı. 1991''de S.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi, Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı''na Yardımcı Doçent atandı. 1993''te başlamış olduğu, Türk Halk Türküsü Arşivi Projesini Selçuk Üniversitesi Araştırma Fonu''na sundu. 15.07.1994 - 15.09.1994 tarihleri arasında bedelli askerlik hizmetini yerine getirdi. 11.10.1994''te Doçentlik, 18.09. 2002''de Profesörlük ünvanını aldı. 1992-1998 arası S.Ü. Halk Kültürünü Uygulama ve Araştırma Merkezi''nde yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. 05.02.l999''dan 18.09. 2002''ye kadar başkan yardımcılığı görevini yürüttü. l993''te Demos. Internatinale ethnographische und folkloristische Informationen dergisinin Türkiye temsilciliğini yaptı. 7.12.1995 - 7.12.1998 arası Fen-Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü başkanlığını, 26.11. 1997''den itibaren S.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bölümler Yayın Kurulu Başkanı olarak Edebiyat Dergisi''nin yayımını üstlendi. 1996 DVA''da iki aylık bursla, arşiv sistematiğinin Türk halk türkülerine uygulanması projesinin geliştirilmesi çalışmasına devam etti. 20-23.11. 1997''de Bratislava''da düzenlenen Demos Genel Kurul Konferansı''na bildiriyle katıldı. l998''de S.Ü. Yaşatma ve Geliştirme Vakfı Yayınları''nın yayın komisyonunda görevlendirildi. 18.02.1999''da S.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü, Alman Kültürü ve Edebiyatı Anabilim Dalı başkanlığından sonra, 30. 10. 2002''den itibaren Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölüm Başkanlığına atandı. 14. 04 .2004 - 20-02-2006 tarihleri arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevini yürüttü. Halen, aynı üniversitenin Yabancı Dil Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü ile Sürekli Eğitim Merkezi Başkanlığını yürütüyor. Çok sayıda makale, bildiri ve çeviri makaleleri dışında aşağıdaki kitapları yayınlamıştır: 1. DAS TÜRKISCHE VOLKSLIED ALS SPRACHLICHES KUNSTWERK. Hrsg. vom Deutschen Volksliedarchiv, Peter Lang Verlag, Bern-Berlin-Frankfurt a.M.-New York-Paris-Wien 1994. 272 s. = Studien zur Volksliedforschung Bd. 15. 2. ALMAN ORYANTALİZMİ. 19. Yüzyıl Alman Halk Sanatında Türk Motifi, Vadi Yayınları; Ankara 2000 3. ALAMANYA TÜRKÜLERİ. TÜRK GÖÇMEN EDEBİYATININ SÖZLÜ/ ÖNCÜ KOLU. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002. 4. TÜRKÜ YAZILARI. Millî Folklor Yayınları: 4, Türk Halk Edebiyatı: 1, Ankara 1995. Alanında Çeviri Kitap Yazarlığı 5. LUİSE RİNSER: ÖYKÜLER (Almanca/Türkçe). Konya 1996. (Çeviri) 6. BAY B.''NİN BAŞINA GELENLER. Derlenmiş Brecht Anekdotları. Çizgi Kitabevi, Konya 1998. (Çeviri) 7. İMAJ YAZILARI. Konya 1997. 8. Konya Selçuklu Abideleri. Konya İpek Yolu, Özel Sayı: Konya II, Konya 1999, s. 97-144. (Şahabettin Uzluk''la birlikte) 9. Karl Müller: Yakındoğu Kervansarayları. Konya İpek Yolu, Özel Sayı: Konya IV, Konya 2001, s. 123-166. (Şahabettin Uzluk ile birlikte) 10. Rudolf Otto Wiemer: SÖZ DEYİŞMECE. Digraf Yayıncılık 16, İstanbul 2006. Bölüm Yazarı Olduğu ve Editörlüğünü Yaptığı Türkçe Kitaplar 11. BATI EDEBIYATINDA SEVGI VE HOŞGÖRÜ ÜSTÜNE, Gündoğan Edebiyat Dizisi 12-37, Ankara 1997. 122 s. (Nezih Onur ile birlikte) 12. KARŞILAŞTIRMALI EDEBİYAT ARAŞTIRMALARI. Selçuk Üniversitesi''ni Yaşatma ve Geliştirme Vakfı Yayınları: 6, Konya 1999. 13. 4. ULUSLARARASI DİL, YAZIN VE DEYİŞBİLİM SEMPOZYUMU (17-19 Haziran 2004) BİLDİRİLERİ, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2005. 14. Prof. Dr. Suzan Erbaş: GELDI GÖRDÜ YAZDI, Anı Yayıncılık, Çanakkale 2006. Ali Osman Öztürk, İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Birliği), IVG (Internationale Vereinigung für Germanische Sprach- und Literaturwissenschaft) -Uluslar Arası Germanistler Birliği-, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı ve Türk-Alman Kültür İşleri Kurulu (Deutsch-Türkisches Kulturbeirat) ve GERDER (Germanistler Derneği) asli üyesidir.

Ali Kuşçu

Ali Kuşçu - (25.10.1473)
Türk astronomu.Semerkant’ta doğdu. Babası Türkistan ve Maveraünnehir emîri Uluğ Beyin doğancıbaşısı Muhammed. Kuşçu adının buradan geldiği söylenir. İlk öğrenimini Semerkant'ta yaptı. Sonra, Bursalı Kadızade Rumî'den ve Uluğ Beyin kendisinden matematik ve astronomi okudu. Semerkant'tan Kirman'a giderek öğrenimini tamamladı. Uluğ Beyin kurduğu rasathaneye müdür oldu (1421) ve onun Zîc (yıldızların yerlerini ve hareketlerini gösteren cetvel) adlı eserine yardım etti. Gürganî tahtında oturan Uluğ Bey, oğlu Abdüllâtif'in ihaneti sonucu öldürülünce (1450), Semerkant medreselerindeki derslerine son verdi ve Hacca gitmek üzere Tebriz'e geldi (1449). Tebriz'de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan kendisine çok itibar etti ve yanında alıkoydu. Bir ara, Osmanlılarla barış konuşmalarını yürütmek üzere elçi olarak Ali Kuşçu'yu Mehmed II'ye (Fatih) yolladı. Ünlü bilgine hayran olan Mehmed II, kendisinden İstanbul'da kalmasını rica etti. Ali Kuşçu, bu daveti ancak elçilik görevini bitirdikten sonra gerçekleştirebileceğini bildirdi: Tebriz'e döndü, bir süre sonra bütün ailesini alarak İstanbul'a geldi. Osmanlı-Akkoyunlu sınırında Mehmed II'nin emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Ayasofya medresesine müderris oldu. 1474 yılında öldü.ESERLERİÇalışmaları iki yönde gelişmişti: kelâm ve dilbilgisi, riyaziye ve heyet (matematik ve astronomi). Kelâm, dilbilgisi ve Nâsırıüddin-i Tusî'nin Tecrid-ül-Kelam (Sözün Tecridi) adlı kitabına ve kadı. Adudüddin'in Risale-i Adüdiye'sine (Adudüddin'in Risalesi) yaptığı yorumlar ve özellikle Unkud-üz-Zevahir fi Nazm-ül-Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım) adlı eserleri önemlidir. Astronomi konusunda ise Farsça yazdığı Riselet-ül fi'l hey'et (Astronomi Risalesi) başta gelir. Eser, bazı ilâvelerle Arapçaya çevrildi. Ali Kuşçu bu nüshaya Risalet-ül-Fethiye (Fetih Risalesi) adını vererek Fatih'e sundu. Ayrıca Uluğ Beyin Zîc'ine yaptığı yorum, en önemli yazılarındandır. Bunlardan başka Mahbub-ül-Hamail fi keşif-il-mesail (Meselelerin Keşfinde Tılsımların en Makbulü) adlı ansiklopedik bir eseri daha vardır. Çağında İstanbul medreselerinde matematik ve astronomi çok gelişmiştir.

Ali İhsan Bağış

Ali İhsan Bağış - (22.08.2004)
HAKKINDA YAZILANLAREsrarengiz ölüm Vatan 09.11.2004Özellikle İsrail''in GAP üzerindeki oyunlarını araştırmasıyla tanınan Prof.Dr.Ali İhsan Bağış, şüpheli bir trafik kazasında can verdi.KAZA MI, SUİKAST MI? Çalışmalarını özellikle İsrail''in GAP bölgesindeki faaliyetlerini araştırmaya yoğunlaştıran Prof.Dr.Ali İhsan Bağış''ın kafaları karıştıran ölümü üzerindeki sır perdesi bir türlü aralanamıyor.Prof.Dr.Bağış''ın ölümünü Yeni Şafak gazetesindeki köşesine taşıyan Şamil Tayyar, trafik kazasının birçok şüphe barındırdığına ve hocanın kazasının planlı bir cinayet olabileceğine dikkat çekti.SU DOSYASINI AÇMIŞTI Hocanın son dönemde yaptığı çalışmalardan dolayı cinayete kurban gitmiş olabileceğine dikkat çeken Tayyar, "Son dönemde çok kapsamlı bir Su Raporu üzerinde çalışıyordu.Fırat ve Dicle sularının paylaşımı konusunun Türkiye''nin başını ağrıtacağını, ABD ve İsrail''in sadece petrolü değil suyu da "stratejik bir enstrüman" olarak gördüğünü düşünüyordu" diye yazdı.Vatansever bilim adamlarının şüpheli ölümleri, özellikle İsrail''in GAP üzerinde oyunlarını araştıran Prof.Dr.Ali İhsan Bağış''ın da cinayete kurban gitmiş olabileceği sorularını gündeme getirdi.22 Ağustos''ta 2004 kaybettiğimiz Prof.Dr.Ali İhsan Bağış''ın ölümü üzerindeki sır perdesi bir türlü aralanamıyor.Memleketi olan Şanlıurfa''dan Ankara''ya dönüş yaparken tuhaf bir trafik kazası geçirerek hayatını kaybeden Prof.Dr.Ali İhsan Bağış''ın, çalışmalarını özellikle İsrail''in GAP bölgesindeki faaliyetlerinin oluşturuyor olması akıllardaki soru işaretlerini daha da arttırdı.Aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı da olan Prof.Dr.Bağış''ın suikaste kurban gitmiş olabileceği şüpheleri giderek artıyor.Prof.Dr.Bağış''ın ölümünü YeniŞafak gazetesindeki köşesine taşıyan Şamil Tayyar da, Bağış''ın geçirdiği trafik kazasının bir çok şüphe barındırdığına ve hocanın kazasının planlı bir cinayet olabileceğine dikkat çekti.MÜLK SATIŞINA KARŞIYDI Şamil Tayyar düşüncelerini de hocanın yaptığı şu çalışmalarından dolayı cinayete kurban gitmiş olabileceğini ifade etti: " Hoca, son dönemde çok kapsamlı bir "Su Raporu" üzerinde çalışıyordu.Fırat ve Dicle sularının paylaşımı konusunun ileride Türkiye''nin başını ağrıtacağını, ABD ve İsrail''in Irak''ın işgalinden sonra sadece petrol değil suyu da "stratejik bir enstrüman" olarak gördüğünü düşünüyordu".Köşesinde Prof.Dr.Ali İhsan Bağış''ın özellikle yabancılara toprak satışına karşı olduğunu ve çeşitli kampanyalar düzenlediğini belirten Şamil Tayyar, Bağış hocanın Aksiyon dergisine verdiği demeçlerden hareketle şunları söyledi: "Nitekim, Aksiyon Dergisi''ne yaptığı bir açıklamada, Ortadoğu''da su savaşının çıkması ya da Türkiye''den daha fazla su talebinin neden olacağı sorunların tamamen Amerika''nın geliştireceği politikalara bağlı olduğunu belirtmişti.Hocanın üzerinde çalıştığı diğer önemli projeler ise savunma ihaleleri ve GAP bölgesinde yabancılara mülk satışıydı.Kendisi de Urfalı olduğu için bölgeyi yakından tanıyordu.Ölüm yolculuğuna çıktığı Urfa gezisinde yabancıların satın aldıkları arazilerin genişliğinden çok su kaynaklarına yakınlığını araştırmış.Hoca, yabancıların su kaynaklarının etrafında kümelenmeye çalıştığını düşünüyormuş." DERİN ADAMLAR KİM ? Prof.Dr.Bağış''ın son 1 yılda İsrail, Irak, Ürdün, Suriye ve İran vatandaşı çok sayıda "derin" isimlerle görüştüğünü vurgulayan Tayyar, Prof.Dr.Bağış''ın Ankara''daki "gizli" görüşmelerini, Gaziosmanpaşa''daki ofisinde değil askeri lojmanların yoğun olduğu gözden ırak bir semtte yaptığına dikkat çekti.Tayyar şöyle devam etti: Bu "ikinci adreste" yakın tarihte İsrail Büyükelçiliği''den üst düzey bir yöneticiyle görüşmüş, görüşmede hakarete varan karşılıklı "ağır" konuşmalar geçmiş.Hoca, elindeki viski bardağını yere fırlatırken, şöyle bağırıyormuş: "Ben Türkiye''nin hakkını size yedirmem." SUİKAST Mİ ? Bağış''ın özel otomobiliyle Urfa''ya gideceğini söylediği bir yakın dostunun "Yol çok uzun, neden uçakla gitmiyorsun?" sorusu karşısında, Bağış''ın "Uçaklar da çok güvenli değil.Artık çağımızda ''yok etme'' teknikleri çok değişti" dediğini ifade eden Şamil Tayyar bizimde aklımızı kurcalayan şu sorularla yazısını sonlandırıyor: " Hoca, yaşasaydı bize neler anlatacaktı? Neler anlatacaktı bilmiyorum ama ortak dostumuz hocayı bu konuda uyarmış: "Şamil''in iki çocuğu var.Çok gizli bilgileri aktararak hayatını tehlikeye atma.Şimdi gelin bu soruya hep birlikte yanıt arayalım: Kaza mı cinayet mi?XXTürk ve İsrailli yetkililer Manavgat suyunu görüştü Hürriyet 1 Haziran 2001Kudüs'te düzenlenen bir sempozyumda İsrail'in Türkiye'den su alması konusu tartışıldı. Kudüs ve Washington'da bulunan ve Türkiye'ye verdiği önemle tanınan düşünce kuruluşu ''Institute for Advanced Strategic and Political Studies'' (IASPS) tarafından düzenlenen ''Türk Suyu, Hazar Enerjisi: İsrail ve Batı İçin Bir Ulusal Güvenlik Önceliği'' konulu sempozyuma, Türk ve İsrailli yetkililerle uzmanlar katıldı. İsrail Altyapı Bakanı Avigdor Liberman, Türkiye'den su alımının İsrail'in su sorununa bulunabilecek en acil çözümlerden birisi olduğunu belirtti. Liberman, projenin dünyada ilk kez bu kadar fazla miktarda suyun (yılda 45 milyon metreküp) naklini gerçekleştirmiş olacağını söyledi. Liberman, bunun uygun bir fiyata mal edileceğine güvendiğini de ifade etti. İsrailli uzmanlar da Manavgat suyunun maliyetinin deniz suyu arıtma tesislerinden elde edilecek suyun maliyetinden fazla olmaması gereği üzerinde durdular. Hacettepe Üniversitesi Hidropolitika ve Stratejik Araştırma ve Geliştirme Merkezi Başkanı Prof. Dr. Ali İhsan Bağış ise Türkiye'nin suyun fiyatını mümkün olduğu ölçüde indirdiğini, ancak bedavaya vermesinin mümkün olmadığını belirterek, ''İsrail tek müşteri değil. Malta ve Libya gibi diğer ülkelerle de görüşmeler yapılıyor. İsraillilerin mantıklı olmasını bekliyoruz'' dedi. Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi Ahmet Üzümcü de Türkiye'nin Manavgat suyunun satışından kar amacı gütmediğini belirterek, ancak tesisin işletme giderleri için gereken paranın sağlanması gerektiğini söyledi. Suyun, Türkiye'nin bölgeye bir katkısı olacağını vurgulayan Üzümcü, Türkiye'nin, su kaynaklarını baskı aracı olarak değil, bölgedebarış ve istikrarın korunması için kullanmayı düşündüğünü bildirdi.XXOrtadoğu'da Sınıraşan Sular ve Alternatif Çözüm Önerileri2023 DERGİSİ 9 Kasım 2002Prof. Dr. Ali İhsan Bağış Hacettepe Üniversitesi, İ.İ.B.F., Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.Su her zaman olduğu gibi, özellikle günümüzde birçok bakımdan daha da önem kazanmıştır. Bilindiği gibi tarihsel süreç içerisinde ekonomik ve sosyal gelişme su ve barışın birlikte olmasıyla sağlanmıştır. Aslında su insanoğluna pekçok fırsatlar sunduğu gibi felaketlere de neden olabilmektedir. Dolayısıyla söz konusu olumsuzlukları önceden görülerek felâketlerin kontrol altına alınması gerekir. Aşırı nüfus artışına bağlı olarak, artan düzensiz kentleşme, sanayileşme ve sulama uygulamalarındaki yanlışlıklar ve aksaklıklar su kalitesi ve miktarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun en vâhim sonucu olarak da temiz içme suyu yokluğu insan sağlığına çok ciddî zararlar vermektedir. Su sorununun önemi ülkelerin coğrafî konumuna bağlı olarak değişmektedir. Örneğin Kuzey ülkeleri su kıtlığı çekmezken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu, Güney ve Doğu Akdeniz ülkeleri kuraklık ve su kıtlığı ile karşı karşıyadırlar. Dolayısıyla su birçok ülkenin iç ve dış politikasında önemli bir rol oynamaktadır. Ortadoğu’da dönüşümü olmayan su kaynakları hoyratça kullanılmaktadır. Bunun başlıca nedenleri yüzeysel suyun yeterli olmaması ve yeraltı kaynakların bilinçsizce tüketilmesidir. Bunun yanında tarımsal sulamada eski ve geri yöntemler kullanılmaktadır. Türkiye, İsrail ve Ürdün’ün bir kısmında sulamada ileri tekniklerin kullanılması ise istisnâî bir durum arz etmektedir.Genel durumu kısaca özetledikten sonra Ortadoğu’daki durumu biraz açmakta yarar vardır. Şöyle ki, son yıllarda su telaffuz edildiğinde insanların aklına hemen savaş ve çatışma senaryoları gelmektedir. Bu senaryolar büyük ölçüde Batı kaynaklı olmakla birlikte maalesef bölge içinde de taraftar bulmaktadır. Bunun da en önemli sebebi ne yazık ki Ortadoğu düşünce sisteminin rasyonellikten ziyade retorik söylemler ile çoğu zaman gerçeği unutturmasıdır.Türkiye bölgelerarası az gelişmişliği asgariye indirme amacıyla Güneydoğu Anadolu Projesini (GAP) 1980’li yıllarda uygulama yoluna gitmiştir. GAP entegre bir proje olup sosyal ve ekonomik kalkınmayı hedeflemektedir. Barajlar ve hidroelektrik santralleri sâyesinde Türkiye, enerji açığını da büyük ölçüde asgarî düzeye indirecektir. Sulamayla birlikte önce tarıma dayalı sanayileşme gelişecek ve buna bağlı olarak bölgenin refah düzeyi de yükselmiş olacaktır.Bu doğrultuda elektrik enerjisi ve sulamanın ilk etabının gerçekleştirilmesi amacıyla 1990 yılı Ocak-Şubat aylarında bir aylık devre için Atatürk Barajı’nda su tutulmasına başlanmıştır. Bunun üzerine Suriye başta olmak üzere Irak ve Arap dünyası kıyametler koparmış ve Türkiye aleyhinde dünya kamuoyunu yönlendirmeye girişmişlerdir. Esasen Türkiye iyi niyetinin bir ifâdesi olarak Atatürk Barajı’nda su tutulmasına başlanmadan önce, bölge ülkelerine özel bir heyet göndererek durumu izah etmeye çalışmıştır. Ancak buna rağmen karşı taraftan anlayış görmemiştir. Körfez savaşı sırasında bazı müttefik ülkeleri Türkiye’ye ve Irak’a zarar vermek amacıyla Dicle sularının kesilmesini telkin etme yoluna gitmişlerdir. Ama buna rağmen Türkiye yine iyi niyetinin bir ifâdesi olarak, suyu bir silâh olarak kullanma yoluna gitmemiştir. Oysa ki Suriye terörist PKK’yı besleyerek ve Türkiye’nin ikazlarına rağmen bu tutumundan vazgeçmeyerek Türkiye’den bu yönde taviz alabileceğini düşünmüştür. Hatta bununla da kalmayarak Arap ülkelerini ve Arap Ligi’ni de sürekli yanlış bilgilerle etkilemeye çalışmıştır.Türkiye’nin tüm iyiniyetli uyarılarına rağmen, tavrını değiştirmeyen Suriye’ye karşı Ekim 1998’de Türkiye, Suriye sınırına askerî yığınak yapma zorunluluğu duymuştur. Durumun ciddîyetini ve vahâmetini anlayan Hafız Esad, PKK başı Abdullah Öcalan’ı ülkesinden çıkarmak zorunda kalmıştır. Burada çok önemli bir hususun özellikle belirtilmesinde yarar vardır. Türkiye dışında haksız ve yanlış bir şekilde Türkiye’nin su zengini bir ülke olduğuna dair propaganda yapılmaktadır. Aslında Türkiye, Suriye ve Irak su fakiri ülkeler değillerdir. Ancak Türkiye, bütün bölgeyi de su bakımından besleyecek bir durumda da değildir. Gerçekte su kıtlığı çeken ülkeler Ürdün, İsrail, Filistin ve diğer Arap ülkeleridir. İsrail dışındaki sözkonusu ülkeler önceden değinildiği gibi suyu ekonomik olarak kullanamadıkları gibi aşırı bir şekilde israf etmektedirler.XTBMM GÖDÜŞMELERİ'NDE ALİ İHSAN BAĞIŞwww.tbmm.gov.tr/komisyon/21Donem/ sukaynaklari/tutanaklar/8.11.2001.htmHALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sınırdaş da var, iki sınırı çizen sular var; yani, su sınır oluyor. Onun için, hem sınırdaş, hem sınır aşanlar; yani, tabir yanlış değil. Bunu arkadaşlar yazarlarsa, yönlendirme yönünde, raporun yazımı yönünden özellikle sonunda, teknik bir konu olduğu için, kelimelerin ve özellikle tabirlerin yanlış kullanılmaması yönünde şart. Çünkü, bu araştırma raporu, literatüre geçecek, herkesin faydalanacağı kaynak rapor olacak.PROF.DR. ALİ İHSAN BAĞIŞ – Sayın Bakanım, bunu memnuniyetle yaparım ben.BAŞKANVEKİLİ ALİ GEBEŞ (Konya) – Sayın Başkanım, siz yokken konuştuğumuz konuların özetini yapıp size devrediyorum. Şimdi, özellikle nasıl bir yol izleyelim anlamında, kimler çağırılsın denildi. Bazı kurumlar tespit edildi. DSİ, Köy Hizmetleri, Devlet Planlama, Dışişleri, yerel yönetimler, mesela, İstanbul Büyükşehir gibi, Ankara, yani, bu su işletmesi yapan yerler, elektrik idaresi, üniversiteler, Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığının temel sağlık hizmetleri, ODTÜ, Çevre Bakanlığı, TEMA, bunlar çağırılsın denildi. Yalnız, bu arada da, arkadaşlarımızın genel kanaati olarak da, mutlaka, bir bilgilendirme yapılması gerekiyor. Bence, bundan sonraki toplantının gününü tespit edelim, DSİ’nin uzman kişilerini çağıralım. Bu haritaların okunması, nedir ve şu anda DSİ, işi pratik olarak da yürüten kurum. Şu anda, kanunî prosedür olarak, çok büyük sıkıntıları var, müdahale edemiyorlar. Bu sıkıntıları nedir ve bu sıkıntılar aşıldığı zaman kaynaklarımızı nasıl koruyabiliriz ve bilgilendirme toplantısıyla beraber, bütün grupların toplantı saatleri de gündeme getirilerek, uygun bir saat yapalım. Cengiz Bey akşam yapalım diyor, herkesin yerine göre çıkması var diyor; o da bir öneri ve bu şekilde tespit edelim diyorum. Ben, sözü size veriyorum; konuştuğumuz konular bunlar.Buyurun Başkanım.BAŞKAN – Ali Beye teşekkür ediyorum. Şimdi, değerli arkadaşlarımız, sanıyorum, söz alıp da düşüncelerini orta yere koymayan arkadaşımız kalmadı herhalde. Mükerrem Levent arkadaşımız, değerli dostu, üniversite öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Ali İhsan Bağış’ı bugün komisyonumuza kişisel olarak davet etmiş. Değerli arkadaşlarımız, komisyonun başlangıcında olduğumuza göre, Sayın Prof. Dr. Ali İhsan Bağış hocamızdan, aşağı yukarı buradaki arkadaşlarımızın konuşmalarını dinleyerek, onun da kendisine göre düşünceleri olmuştur umuyorum. Kendisi bu konuda da üniversitede çalışan bir arkadaşımız. Müsaade ederseniz eğer, kendisine komisyonda bir söz verelim, kendi görüşlerini de alalım.Sayın Hocam, buyurun efendim.PROF.DR. ALİ İHSAN BAĞIŞ – Tekrar teşekkür ederim. Aslında, ben de böyle bir komisyonun Meclis içinde işe başlamasından oldukça mutluyum bir bilim adamı olarak. Çünkü, Türkiye’de bu konu çok değişik şekilde ele alındı, ele alınıyor. Biraz önce, Sayın Bakan bir teklif de yaptı. Acaba, buraya geçici danışmanlık yapabilir misiniz dedi. Türkiye’de biz tek kuruluşuz. BAŞKAN – Hocam, isterseniz, kuruluşunuzu bize bir tanıtın.PROF.DR. ALİ İHSAN BAĞIŞ – Onu söylüyorum. Ben de, ne yazık ki yurt dışından geliyorum, üstümde Türkçeleri yok, broşürlerimizin Türkçelerini en kısa zamanda size gönderirim. Bizim kuruluş, biraz önce arkadaşlara da ifade ettim, Dışişleri Bakanlığı bize 1994 yılında Bakan imzasıyla, üniversitelere yazı yazdı. Türkiye, Ortadoğu’da çok ciddî sıkıntılarla karşı karşıya, biz diplomatlar bu sorunu tek başımıza göğüslememe tehlikesiyle karşı karşıyayız; siz üniversitede ne yapıyorsunuz dediler. Anladığım kadarıyla, üniversiteler çeşitli şekillerde bunu şeye aldılar. Bizim üniversitede, Hacettepe’de şey yapılıyor ve Dışişleri bize her türlü maddî, manevî yardımı yapacağını da söyledi; ama, Türkiye’de her zaman olduğu gibi, vaatler yapılır, birtakım şeyler gelmez.Şimdi, biz, mültidisipliner yapıyoruz, yüksek lisans eğitimi yapıyoruz. Mültidisiplinerden şunu kastediyoruz; çünkü, bu işin hukuk tarafı var, bu işin ekonomik tarafı var, bu işin tarım tarafı var, bu işin hidroloji tarafı var, bu işin strateji tarafı var. Biz, bu yönde eğitim veriyoruz. Nitekim, bize sürekli, ilk başladığımızda eğitime 1995 yılında, eski DSİ Genel Müdürü Özden Bilen geldi ders verdi. Şimdi yine DSİ eski Genel Müdürü Ferruh Anık Bey halen ders veriyor. Zaman zaman, yurt dışından misafir, para sıkıntımız olduğu için, çağırdığımızda, bilim adamını veya bir politikacıyı, ilgili kuruluşları da davet ediyoruz. Bu mültidisipliner olmasında büyük bir yarar var. Nitekim, bakın biraz önce bir laf söylendi burada. Sınırdaş, kıyıdaş, memba ülkesi. Bugün, Türkiye, ısrarla şunu söylüyor: Sınır aşan sular. Asi Nehri, hem sınır aşandır, hem sınır yapan bir nehirdir. Orada mesela çok ciddî sıkıntı var. Bu konuda tezler de yaptırıyoruz. Şu anda o konuda bir tez yapılıyor. Muhtelif zamanlarda yapılıyor bu master tezleri. Dünya bu hukuksal olarak meseleyi nasıl çözüyor; hiçbir örneği yoktur. Ne yazık ki, her zaman olduğu gibi, uluslararası hukukta güçlü değilse bir ülke, çok ciddî sıkıntı çekmektedir. Nitekim, Türkiye kendisini güçlü hissetti 1998 senesinde, 1998 değil mi, Suriye’nin Apo’yu sıkıştırması, evet. Şimdi, biliyorsunuz Suriye, uzun yıllar fazla su alma konusunda Türkiye’den hâlâ 700 metreküp/saniyelik su ister, Türkiye 500’ü vaat etti kendisine1987 yılında; geçici bir protokol Allah’tan. Şimdi, bizim iddiamız, suyun kullanımı çok önemli. Suriye’ye 500 metreküp de yeter. Zaten, ben, birinci GAP master planında DPT adına danışmandım. Bizim maksimum bugünkü şartlar altında 500 metreküp değil, 400 metreküp civarında su ancak verebileceğiz. Bu rakamı biz açıklamıyoruz, hükümet bunu açıklamıyor haklı olarak; ama, GAP olmasaydı, bugün Suriye, Irak’la bir sorunumuz olmayacaktı bu açıdan. Şimdi, GAP’ın niçin böyle oldu, onu uzun uzun izah ediyoruz. Bu konuda size faydalı olmaya çalışırım. Ekoloji konusunda biraz evvel aynı şey oldu. Şimdi, sınır aşan su veya uluslararası su. Doğrudur, aslında, sınır aşan sular da bir uluslararası sudur; ama, önce Bakan Bey bir şey söyledi, tabiî, bunlar hukukî tabirlerde oynanır. Bugüne kadarki hukuktaki tabiri, iki ülke arasında sınır yapıyor ise bunlara uluslararası su diyoruz. Nitekim, Suriye ve Irak da bunun üzerinde çok ısrarlı; ama, biz de diyoruz ki, Türkiye diyor ki, sınır aşan sular. Şimdi, literatürde, şu konuyu tartışıyoruz: Acaba, biz, uluslararası sınır aşan sular desek de, Türkiye’yi biraz daha hem iki tarafı kollar bir pozisyona gelir miyiz, gelmez miyiz onu tartışıyoruz özel toplantılarımızda. Aynı şekilde, suyun verilmesi konusunda, ne kadar miktar, Avrupalılar bunun üzerinde çok duruyorlar, yani, Arabın hakkını, çok da söylüyorum bunları kendilerine; bir taraftan Suriye ve Irak’a terörist ülke diye yaklaşıyorsunuz; âdeta Suriye’nin ve Irak’ın haklarını onlardan fazla savunuyorsunuz. Biraz da onun için Avrupa Birliğine girişimizde su sorunu çok ciddî, kimse farkında değil bunun. Orada bir sıkıntımız var. Yani, sizin bu ifade ettiklerinizin hepsini biz çeşitli şekillerde raporlar var elimizde, onu çalışıyoruz. Sıkı bir şekilde DSİ’yle temas halindeyiz, şu andaki Genel Müdür de yakın arkadaşım. Diğer Dışişleriyle bir temasımız var. Nitekim, aralık ayında, Millî Güvenlik Akademisinde, Ortadoğu’dan, bu konuda tekrar çağırdılar, gidip orada bir ders vereceğim. O bakımdan, önerge sahibini ben kutlarım, bu konuyu Meclise getirdiği için. O bakımdan, teklifinizi büyük bir memnuniyet ve şerefle kabul ederim; çünkü, ben de başında bulunuyorum bu kuruluşun. Türkiye’de tek kuruluşuz. Dışişlerine cevabı Hacettepe verdi ve benim o zamanlar zaten çalışmalarım vardı. Böyle bir çalışma içindeyiz; yani, bu söylediklerinizin hepsini biz, şu kelimenin yanlış anlaşılmasını istemem, sadece biz demiyorum, biz DSİ’yle, Dışişleriyle, diğer üniversitelerle, konferans, ders verme şeklinde de çalışıyoruz. Ama, siz, komisyon olarak, elbette ki, sizin de bu prosedürü götürdükten sonra kişilerin davet edilmesi konusunda biraz hassas davranmanız lazım. Tabiî ki, dinlemeniz gerekir hepsini tanımanız gerekir sizin de bu komisyonun üyesi olarak. Şimdilik söyleyeceklerim bunlar. Siz bana sorarsanız, cevaplandırmaya çalışayım bazı sorularınızı. Şimdi genel tablomuz bu. Broşürümüzde, anlatıyoruz hangi dersleri, ne şekilde veriyoruz, dünyadaki büyük barajlar, Türkiye’deki barajlar, sorunları, çatışma nasıl yapılıyor. Bu konuda, bizim de üniversite olarak çok ciddî para sıkıntımız olduğu için, daha büyük atak yapamıyoruz maalesef. Şimdi, mesela, yeni bir bina yapmak istiyoruz; inanır mısınız, Arap ülkelerinden para istedim. BAŞKAN – Ne parası?..PROF.DR. ALİ İHSAN BAĞIŞ – Bina yapmak için, şartlarımızın büyümesi için. BAŞKAN – Üniversite olarak mı istediniz; yani, Türkiye Cumhuriyeti devleti mi istedi bunu, siz üniversite olarak mı istediniz.PROF.DR. ALİ İHSAN BAĞIŞ – Ben, üniversite olarak istedim. Genellikle bu kuruluşlar işbirliği yapıyorlar ya, imkânlarımızın artması bakımından söylüyorum. Para istedim; ama, dilencilik yapmadım. Bunu, Ortadoğu’ya da kurslarımızın şamil olması, onların gelip bizde ders dinlemesi anlamında söyledim; yani, bir işbirliği.BAŞKAN – Tabiî, sizin üniversitedeki çalışmalarınız, sizin kendi alanınızdır. Mutlaka, su konusunda çalışan bir birim olduğunuz için zaten buradasınız. Tabiî, bizim aşağı yukarı hedefimiz belli. Türkiye’nin yüzölçümünün kaç kilometrekare olduğu belli, yuvarlarsak, 777 000 kilometrekare diyelim buraya. Türkiye’nin coğrafi olarak aldığı yağış da belli. Eğer bunu da yuvarlatıp da Türkiye yılda 600 milimetre yağış alıyor derseniz, alan ile yağış yüksekliğini çarptığınız zaman, Türkiye’nin su rezerv miktarı orta yere çıkar. Bu çıkan miktar da, Türkiye’nin gerçek suyudur. Bu suyun ne kadarını biz tutuyoruz, ne kadarı topraklarımızda erozyon da yaratarak, ne kadarı bitkisel, üreten toprakları da götürüyor. Bizim sorunumuz bu. Şimdi, mevcudu bulup, bu bulduğumuz mevcudu biz nasıl optimal, ekonomik değerlendiririz, bunun tedbirlerini bulmak zorundayız. Komisyonumuzun özünde yatan bu. Yoksa, biz, Türkiye’ye 600 milimetrenin üzerinde 200 milimetre daha yağış yağdıracak durumda değiliz. Neyse gelen bu; ama, bu geleni en ekonomik, en optimal nasıl kullanacağız,. Denizlere akan suyu kaybettiğimiz gibi, onunla beraber taşınan üretken topraklarımız da gidiyor. Bunu biz araştırıp ortaya yere çıkarmak durumundayız. Bu, işin bir boyutu. Gayet tabiî, diğer boyutları da var. Siz bilimsel olarak çalışıyorsunuz. Bakın, karşımızda bir Türkiye haritası var. Türkiye haritasında, su toplama havzaları, 26 tane olarak görülüyor. Demek ki, tüm Türkiye’nin alanında ana yatak olarak, 26 tane nehrimiz var demektir. Bu ana havzalar üzerinde bir şeyler yapılması lazım bu suyun rezerve edilebilmesi için. Yan havzacıklarda bir şeylerin yapılması lazım, oralarda tutulması için. Biz, hem su rezervi sağlayacağız bununla hem de mevcut topraklarımızın taşınmasının önüne geçeceğiz. Gayet tabiî, şimdi komisyon olarak biz bir yerlerden başlamak durumundayız. Buna başlarken, işte, dediğimiz gibi, elimizde sabit iki nokta var. Birisi Türkiye’nin yüzey alanı, birisi de yukarıdan yağan yağmur. Bunların ikisi sabite. Bu sabitelerden biz çoğunluğu veya rezervleri nasıl artırabiliriz, onun çarelerini bulmak durumundayız. PROF.DR. ALİ İHSAN BAĞIŞ – Özellikle uluslararası toplantılarda, özellikle komşularımızda, erozyon, çok fazla kullandığım bir argüman. Diyorum ki, Türkiye’den çok su istiyorsunuz, fazla su istiyorsunuz. Türkiye erozyonun mücadelesini yapacak, Türkiye yeşillendirme, orman konusunda çalışmalar yapacak, bütün paraları o verecek; Türkiye suyun temiz gelmesi için bütün bu gayretlerini sarf edecek. Sen, komşum olarak, sadece tutturmuşsun benden fazla su istiyorsun; buna hakkın yok yalnız.BAŞKAN – Şimdi efendim, bizden onlara suların aktığı gibi, dışarıdaki havzalardan bize gelen sular da var. Bunlardan bir tanesi Asi Nehri, bir tanesi de Balkanlardan gelen nehirlerimiz var. Bunun yanında Türkiye’den çıkanlar pek çok. Ama, tabiî, sadece Türkiye bunun tek örneği değil dünya üzerinde. Özellikle Avrupa Birliği toplumunda, bunun sistemi oluşturulmuş. Biz, Avrupa Birliğine aday olarak beklerken, herhalde, kendimize uygun bir rejim yapacak durumdayız. Dolayısıyla, bunun örnekleri, gelişmiş ülkeler bazında nasıl halledilmiş ise, benim onlara verdiğim haklar kadar, benim de onlardan alacağım birtakım haklarımız var. Zaten, komisyonun da özelliği bu. Bunların tespit edilmesi, bunların geliştirilmesi konuları.Şimdi, ben, Sayın Hocama teşekkür ediyorum. Herhalde sözünüz bitti.

Ali Fuat Başgil

Ali Fuat Başgil - (17.04.1967)
Ali Fuat Başgil, 17 Nisan 1967 tarihinde öldü. 74 yaşındaydı ve ardında çok sayıda önemli eser ve büyük bir fazilet mücadelesinin hatıralarını bırakmıştı. Onun en önemli eserlerinden biri Demokrasi Yolunda (1. bs. 1961) adını taşır. Başgil, bu eser inde demokrasinin bir sandık meselesideğil, zihniyet meselesi olduğunu, fert ve cemiyetçe demokrasi zihniyetini benimsememiş memleketlerde bu rejimin yerleşip kökleşemeyceğini vurgulamaktadır. İlk baskısı 1960 yılında yapılan İlmin Işığında Günün Meseleleri adlı kitabında toplanan makalelerinde demokrasi, fikir hürriyeti,insan hakları ve anayasa meseselesini enine boyuna tahlil eden Başgil, Din ve Laiklik (1. bs. 1954, 2. bs. 1961, 3. bs. 1977) adlı son derece önemli kitabında, başından beri tartışma konusu olan laiklik meselesini vukufla ele almış ve konuya açıklık getirmiştir. Gençlerle Başbaşa (1. bs. 1949) adlı kitabında güçlü bir eğitimci olarak karşımıza çıkanESERLERİLa Vie Juridique des Pepul es (Belçika 1939), Klasik Ferdî Hak ve Hürriyetler Nazariyesi ve Muasır Devletçilik Sistemi (1938). Esas Teşkilat Hukuku Dersleri (3. cilt, 1940), Türkiye İş Hukuku (1940), Vatandaşın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Müracaat Hakkı (1944), Hukukun Ana Müessese ve Meseleleri (1947), Cihan Sulhu ve İnsan Hakları (1948), Türkçe Meselesi (1948), Vatandaş Hürriyeti ve Bunun Teminatı (1948),Demokrasi ve Hürriyet (1949), Vatandaş Hak ve Hürriyetlerinin Korunması ve Anayasamızın Eksiklikleri (2. cilt, 1960), 27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri (1963).Ali Fuat Başgil'in Hatıraları Ali Fuat Başgil Boğaziçi Yayınları / Hatıra Serisi Ordinaryüs Profesör Dr. Ali Fuat Başgil, son devirde yetişmiş büyük bir hukuk alimidir. Doktorasını Fransa'da yapmıştır. Ankara'da Mülkiye mektebinde ve diğer çeşitli okullarda hocalık yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde "İş Hukuku" ve "Türk Anayasası" okutmuştur. Amma, onun asıl mühim tarafı sadece hukuk alimliği değildir. Bu vasfıyla beraber, milletine mal olmuş bulunmasıdır.

Ali Sevim

Ali Sevim ( 1928)
Prof. Dr. Ali SEVİM1928 yılında Adana'da doğdu.Yüksek tahsilini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi'nde yaptı. "Artukoğullarının İlk Devirleri" konulu tezi ile doktor, "Suriye'nin Selçuklular Tarafından Fethi" konulu tezi ile doçent, "Halep Selçuklu Melikliği" konulu tezi ile profesör oldu.1956-59 yılları arasında Hamburg Üniversitesi Önasya Tarih ve Kültürü Enstitüsü'nde Türkçe Lektörlük yaptı.1958 ve 1978 yıllarında Hamburg ve Frankfurt Üniversitelerinde ders verdi.Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yönetim ve Yayın Kurulu üyeliği, Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi Tarih Araştırmaları Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. Halen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Orta Çağ Tarihi Ana Bilim Dalı başkanı olarak görev yapmaktadır.İhtisas sahası: Ortaçağ, SelçuklularÜyesi olduğu kuruluşlar: Türk Tarih KurumuBildiği yabancı diller: Almanca, Arapça, Farsça, İngilizceKitapları:Suriye Selçukluları Tarihi I. Ankara:DTCF, 1965.Suriye Selçukluları Tarihi II. Ankara:DTCF, 1983.Sıbt İbnü'l-Cevzî, Mir'âtü'z-zeman fî Tarihi'l-âyân, Selçuklularla ilgili bölümler. Ankara: DTCF, 1968.Malazgirt Meydan Savaşı. Ankara:TTK,1971İslâm Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı. Ankara:TTK, 1971.(Metinler ve çeviriler),(F.Sümer ile) ; 2. baskı Ankara 1989.Abû Bakr İbn al-Zeki, Ravzatü'l Küttâb ve Haditatü'l-Albâb. Ankara 1972.İbnü'l-Adim, Bugyetü't-Taleb fî Tarihi Haleb. Ankara: TTK, 1976. (metin, özetleri ve incelemeler. Selçuklularla ilgili bölümler) Biyografilerle Selçukluklar Tarihi. Bugyetü't-Taleb çevirisi, notlar ve açıklamalar. Ankara:TTK, 1982 ; 2. baskı Ankara 1989.Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi. Ankara: TTK, 1983 ; 2.baskı Ankara 1989.Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri. Ankara: TTK, 1983.Anadolu'nun Fethi. Selçuklular Dönemi ( başlangıcından 1086 sonuna kadar). Ankara: TTK, 1988 ; gnşl. 2. baskı Ankara:TTK, 1993.Azimî Tarihi. Metin, çeviri, notlar ve açıklamalar. Ankara: TTK, 1988.Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah. Ankara:TTK,1990.Büyük Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk ve Aksungur. Ankara:TTK,1990.Türkiye Tarihi, I., II., III., IV. ciltler. Ankara:TTK,1990-1992. (Prof.Dr.Y.Yücel ile)Klasik Dönemin Üç Hükümdarı: Fatih, Yavuz, Kanunî. Ankara: TTK, 1991. (Prof.Dr.Y.Yücel ile)

Ali Birinci

Ali Birinci ( 25.08.1947)
PROF. DR. ALİ BİRİNCİ25 Ağustos 1947'de Hendek'te (Sakarya) Balıklı Şeyh köyünde doğdu. Babası Şeker(1925- 1993), annesi Müzeyyen Hanım(1924- 1977) tütün ziraatiyle geçiniyordu.Ali BİRİNCİ İlk mektebin ilk üç senesini köyünde, son iki senesini Hendek'te okudu. Cumhuriyet İlkokulunu (1960), Hendek Orta Okulunu (1963), Ankara Polis Kolejini(1966) bitirdi. Polis Enstitüsü 1. sınıfından ayrılarak A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, İktisat ve Maliye Bölümünden mezun oldu (1973), Emniyet Genel Müdürlüğünde (1973 - 1976), Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi (Sivas) Tarih Bölümünde çalıştı (1976 - 1988). 30 Haziran 1988'de Polis Akademisinde vazifeye başladı. Türk Siyasi Tarihi ve İnkılâp Tarihi dersleri veriyor. 18 Haziran1986' da, Hürriyet ve İtilâf Fırkası başlıklı doktorasını verdi. 1993' de doçent, 2000' de Yakınçağ Tarihi profesörü oldu.3 Ekim 1989-25 Eylül 1990 arasında Fransa’da Paris’te meslekî çalışmalarda bulundu.25 Eylül 2002-28 Temmuz 2004 devresinde Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nde ders verdi ve Üniversitenin dergisi Sosyal Bilimler’i dokuz sayı çıkardı ve bu arada Kırgızca ve Rusça kurslarına devam etti.Ali Birinci yazı hayatı 1968 senesinde şiirle başladı ve ilk şiiri o zaman Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde bulunan öğrenci derneklerinden Hür Düşünce Kulübü ‘nün yayın organı Millî Düşünce dergisinde ( Ocak 1968) çıktı. Daha sonra Fikir ve Sanatta Hareket dergisinde ilk denemeleri ve diğer şiirleri basıldı. Doktora tezini verdikten ( 18 Haziran 1986) sonra bilhassa Tarih ve Toplum, Dergâh, Yeni Türkiye, Polemik, Türk Yurdu ve Kebikeç ile Müteferrika dergilerinde yakın devrin siyasî hayatı, tarihî şahsiyetleri ve yazarları hakkında yazılar yazdı ve bu yazılarının 1999 senesi sonuna kadar neşredilmiş olanları Dergâh yayınları tarafından üç cilt hâlinde bastırıldı. Bu arada başka yazarların eserlerinden yirmi kadarını baskıya hazırladı.KİTAPLARI ve MAKALELERİ:I-KİTAPLARI:1-Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İstanbul, 1990, 300 s. Dergâh Yayınları.2- Matbuat Âleminde Birkaç Adım, İstanbul 1992, 68 s. Emek Matbaacılık3- Müverrih-i Mâderzâdın Fülânnâmesi, İstanbul 1994, 87 s. Emek Matbaacılık4- Tarihin Gölgesinde, İstanbul, 2001, 456 s. Dergâh yayınları5- Tarih Yolunda, İstanbul, 2001, 328 s. Dergâh yayınları6- Tarih Uğrunda, İstanbul, 2001, 270 s. Dergâh yayınlarıII-BASKIYA HAZIRLADIĞI KİTAPLAR:1- Abdülmecid Fehmi (Derin), Manastır’ın Unutulmaz Günleri (Haz. Ayşe Şen-Ali Birinci), İzmir , 1993 , 44 s.2 Selim Nüzhet Gerçek (Haz. Ali Birinci- İsmail Kara) İstanbul'dan Ben de Geçtim, İstanbul 1997 296 s. Kitapevi3- Mahalle Mektebi Hatıraları (Haz. İsmail Kara-Ali Birinci) İstanbul, 1997 194 s. Kitabevi ;İkinci baskı :İstanbul, 2005 ,467 s. Dergâh Yayınları 4- "Kamil Kepecioğlu" Tarih Lûgatı,(Haz.Ali Birinci) Ankara, 1999 365 s. 21.Yüzyıl Yayınları s. IV-X5- "Mehmet Behçet Yazar" Edebiyatçılar Âlemi(Haz.Ali Birinci) Ankara 1999, 344 s. 21. Yüzyıl Yayınları. 6- Süleyman Necati Güneri (Haz. Ali Birinci),Hatıra Defteri, (İstanbul, 1999) 118s.Dergâh Yayınları 7- Mahmut Nedim Bey, Arabistan'da Bir Ömür (Ali Birinci), İstanbul, 2001 228 s. İsis yayınları.10- Kamil Su, Karaosmanoğlu Halit Paşa (Haz:Ali Birinci), Manisa, 2002 96 s. Celal Bayar Üniversitesi Yayını11-Ahmet Kemal Üçok,Görüp İşittiklerim (Haz.Ali Birinci), Ankara,2002 591 s.Okuyan Adam Yayınları 12-Ahmet Kemal Üçok,Çankırı Coğrafyası (Haz.Ali Birinci), Ankara ,2002 205 s.Okuyan Adam Yayınları13-Hasan Üçok,Çankırı Tarih ve Halkiyatı (Haz.Ali Birinci), Ankara,2002 435 s.Okuyan Adam Yayınları14-Tahsin Nahit Uygur ,Çankırı Halk Edebiyatı (Haz.Ali Birinci),Ankara ,2002 248 s. Okuyan Adam Yayınları15-Zeki Mesud Alsan,Mustafa’nın Romanı-Memleket Çocuğu (Haz.Ali Birinci), Ankara,2002 239 s. Vadi yayınları16-Osman Turan (Haz. Ali Birinci),Ankara,2003, 252 s. Alternatif Yayınları17-Turhan Yörükan-Ayda Yörükan, Üniversitede İlim ve Ahlak (Haz. Ali Birinci),Ankara ,2003 256 s. Vadi yayınları18- Zeki Mesud Alsan , Mustafa’nın Romanı- Hürriyet Pervanesi (Haz.Ali Birinci) , Ankara , 2006 , 280 s. Vadi Yayınları19-Mehmet Selâhattin , Bildiklerim ( Cüneyd Okay ile)), Ankara , 2006 , 196 s. Vadi Yayınları20- M.Şerif Korkut, Hayattan Çizgiler-Tanıdıklarım (Haz.Ali Birinci) , İstanbul, 2006 , 112 s. Ötüken yayınlarıŞİİRLERİ ve MAKALELERİ:19681-“ Özlem”( şiir), Millî Düşünce, Sayı. ( Ocak 1968), s.15; Sonbahar adıyla tekrar basıldı ( Fikir ve Sanatta Hareket, Sayı. 47, Kasım, 1969, s. 25).2-“ Sevgiliye”( şiir), Fikir ve Sanatta Hareket, Sayı. 36 ( Aralık 1968), s.2519691-“ Gecede” (şiir), Fikir ve Sanatta Hareket, Sayı. 40( Nisan 1969), s. 2219701-“ Bir Dosta Mektuplar ( deneme, Ali Nurettin imzasıyla), Fikir ve Sanatta Hareket, Sayı. 53 ( Mayıs 1970), s. 17; Sayı. 55( Temmuz 1970), s. 9; Sayı. 56 ( Ağustos 1970), s. 819711-“Türkiye Tarihinde ilk Halk Hareketleri “,Fikir ve San’atta Hareket, Sayı.71(Kasım 1971),s.8- 1019821-“Türk Tarımına Hizmet Eden A. Faik Kurdoğlu”, Karınca, Sayı. 545, (Mayıs 1982), s. 29- 3019831."1. Meşrutiyet Meclis-i Mebusanında Hükümete Yöneltilen Tenkitler", Sanat Bilim ve Kültürde Orkun. Sayı.8 (Şubat 1983) s.22- 2519841."Halil Rifat Paşa'nın Tenbihnameleri", C.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı.3 (Sivas, 1984)s. 13- 242."Elazığ'da Bir Kollokyum" Hakikat ,Gazete, Sivas, 4- 11- 18 Haziran 198419861."Halil Rifat Paşa'nın Hayatı, Eserleri, Şahsiyeti" (Ahmet Turan Alkan'la), C.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı.7 (Kasım, 1986)s. 97- 11819872.Tokat Tarihçisi Halis Turgut Cinlioğlu (1901- 31 Mayıs 1982) Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu, 2- 6 Temmuz 1986 (Ankara, 1987), s.483- 4863."Abdullah Cevdet" Tarih ve Toplum, Sayı.40 (Nisan 1987)s. 58- 634."Hürriyet ve İtilâf Fırkası" Tarih ve Toplum, Sayı.41(Mayıs 1987)s.17- 245."Şükrü Hanioğlu'nun Bir Siyasal Düşünür Olarak Abdullah Cevdet Kitabıyla İlgili Tartışmaya son cevabı" Tarih ve Toplum, Sayı.47 (Kasım 1987)s.61- 6419881."İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruluşu ve ilk Nizamnamesi" Tarih ve Toplum, Sayı.52 (Nisan 1988)s.17-232."İttihat ve Terakki'nin İlk Risalesi: Vatan tehlikede" Tarih ve Toplum, Sayı.54 (Haziran 1988)s.9- 143."Bir Köy Adlı Risale" Tarih ve Toplum, Sayı.57 (Eylül 1988)s.58- 594."Jön Türklüğün Tarihine Dair Dikkate Değer Bir Kitap Hakkında" Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı.56 (Ekim 1988)s. 160- 1715-Orhan Koloğlu’nun II. Abdülhamid Hakkındaki Kitabı Münasebetiyle”,Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı.14(Şubat 1988)s.42- 4619891."Trabzon'da Matbuat ve Neşriyat Hayatı, Trabzon Kültür Sanat Yıllığı (88- 89)'İstanbul, 1989,s.173- 1882."Çalışkan Kardeşler Cemiyeti", Tarih ve Toplum, Sayı.64 (Nisan 1989)s.12- 143."Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması Münasebetiyle: Hayreddinler Hakkında" Tarih ve Toplum, Sayı.64(Haziran 1989)s.64- 654."II. Meşrutiyette Resim Yasakları" Tarih ve Toplum, Sayı.67(Temmuz 1989)s.24- 275."Rıza Tevfik'in Bir Konferansı", Tarih ve Toplum, Sayı.69(Eylül 1989)s.33- 356."Mustafa Suphi Hakkında Belgeler", Tarih ve Toplum, Sayı.70 (Kasım 1989)s.36- 38 7-“Bir Şahsiyet Abidesi Olarak Mehmet Akif Ersoy”,Milli Eğitim, Sayı.83(Mart 1989)s.27- 2819901. "Tarih Kaynakların Neşrine dair Örnekler ve Düşünceler" Tarih Metodoloji ve Türk Tarihinin Meseleleri Kollokyumu, Elazığ, 1990, s.263- 271 (Ayrı basım)2. "Sadık Vicdanî" (İsmail Kara ile) Tarih ve Toplum, Sayı.78(Haziran 1990)s.35- 383. "Bulgaristan'da 120 Yıllık Türk Gazeteciliği Böyle midir?" Tarih ve Toplum, Sayı,85(Ocak 1990)s.35- 3819911. "Bir Serencam-ı Harb'in Talihsiz Serencamı" Tarih ve Toplum, Sayı.86 (Şubat 1991)s.57- 592. "Bir Jöntürk'ün Sergüzeşti: Lütfi Fikri Bey'in Günlüğü" Dergâh, Sayı.18(Ağustos 1991)s. 16- 203. "Türkiye'de Mektep tarihçiliği ve Mirat-ı Mekteb-i Tıbbıye'nin Yeni Neşri" Dergâh, Sayı.20(Ekim 1991)s.21-224. "Ali Ekrem Bolayır'ın Hatıraları" Dergâh, Sayı, 21 (Kasım 1991)s.1819921. "Osmanlı İttiahat ve Terakki Cemiyetinin II. Meşrutiyet Sonrasındaki İlk Nizamnamesi", Tarık Zafer Tunaya'ya Armağan, İstanbul, 1992, s.409- 4372. "Leskovikli Mehmed Rauf ve Eseri: İttihat ve Terakki Cemiyeti Ne idi?" Tarih ve Toplum, Sayı.100(Nisan 1992)s.57- 603. "Şerif Paşa'nın Rüyası", Dergâh, Sayı.28(Haziran 1992)s.184. "Volkan'ın Yeniden Neşrinin Düşündürdükleri" Dergâh, Sayı.29(Temmuz 1992)s.225. "Ali Kemali Aksüt'ün Filat Hatıraları", OTAM Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Dergisi, Sayı.4(1992)s.437- 46619931. "Kelâmî Dergâhından Hatıralar Hakkında Birkaç Kelam" Dergâh, Sayı40(Haziran, 1993)s.222. "Matbuat Hatıralarımın Kararlılan Tarihi" Tarih ve Toplum, Sayı1118(Ekim 1993)s.61- 6419941. "Kitabistan Mülkünün Sultanı: Ali Emiri Efendi" Dergâh, Sayı. 47(Ocak 1994)s.202. "Harputlu Hacı Hayri Bey" Dergâh, Sayı 48(Şubat, 1994)s. 19- 203. "Bay Alpay Kabacali'nin Cevap Niyetine Karaladığı Satırlarına Zoraki Bir Cevabımız" Polemik, Sayı.12 (Mart-Nisan 1994)s.69- 724. "Usulden ve Hasbilikten Nasipsiz Bir tenkide Zoraki Cevabımız" Polemik, Sayı.12(Mart-Nisan 1994)s.72- 765. "Tarih Usûlü Bakımından Küçük Ağa" Türk Yurdu, Sayı.80(Nisan 1994)s.51- 526. "Direktör Ali Bey" Dergâh, Sayı.50(Nisan, 1994)s.18- 1919951. "Hassas Bir Mevzuda, Hassasiyetten Uzak Bir Kitap: Başlangıçtan Günümüz Türkiye'de Basın Sansürü" Kebikeç, Sayı.1(1995)s.91- 962. "Kitapçılık tarihimizden bir isim: Kaspar Efendi" Kebikeç, sayı.1(1995)s.27- 343. "Tahsin Nahit Uygur (1899- 1992) ve Kastamonu Matbuatı" Müteferrika, Sayı.7(Güz, 1995)s. 15- 204. "Meşrutiyet Matbuatı" Haz. Ali Birinci, Kebikeç, Sayı.2(1995)s.143- 147; Sayı.3(1996)s. 71- 76; Sayı.4(1996)s.39- 42;Sayı 5(1997)s.61-67: Sayı.6(1998)s.87-895. "Türk Siyasi Düşüncesinde İngilizperestlik" Yeni Türkiye, Sayı.3(Mart-Nisan 1995)s. 558- 5646. "Mecelle Cemiyeti azasından Bağdat'lı Mehmed Emin Efendi" Dergâh, Sayı.64(Haziran 1995)s.167. "Habil Adem Pelister Hakkında" Toplumsal Tarih, Sayı.19(Temmuz 1995)s.54- 5619961. "Server İskit" Kebikeç, Sayı. 3(1996)s. 57- 662. "Halim Sabit Şibay" Türkiye Cumhuruyeti Devletinin Kuruluş ve Gelişmesine Hizmeti Geçen Türk Dünyası Aydınları Sempozyumu Bildirileri: (23- 26 Mayıs 1996) Kayseri, 1996, s.135- 1453. "Abdurrahman Nâcim"; Müteferrika, Sayı.8- 9(Bahar, Yaz 1996)s. 109- 1164. "Burdur Muharriri Dr.M. Şerif Korkut" Türk Yurdu, Sayı. 106(Haziran 1996)s. 70- 715. "Türkçe'yi Sevmek İsteyenler için Bir Rehber" Türk Yurdu, Sayı.106(Temmuz 1996)s.14- 166. "Kemahlı Şeyh İbrahim Hakkı'nın Serencamı" Türk Yurdu, Sayı.110(Ekim 1996)s.3- 77. "Birgivi Risalesi: İlk Din Kitap Niçin ve Nasıl Basıldı?" Türk Yurdu, Sayı.112(Aralık 1996)s.13- 148. “Selim Nüzhet Gerçek”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1996 c.14 s. 25- 2719971. "Jön Türklük Aleminden Biri İsim: İsmail Kemal Nam'ı Diğer Kemal Mithat" Türk Yurdu, Sayı.113 (Ocak 1997) s.14- 152. "Ali Münif Bey'in Hatıraları ve Tarihte Usulsüzlük" Türk Yurdu, Sayı.114(Şubat 1997)s.19- 203. "İstanbul Muharriri Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey" İstanbul Araştırmaları, Sayı.1(Bahar, 1997)s.87- 944. "Cumhuriyet'in İlk Şairi: Tarsusizade Münif'in Serencamı" Yeni Türkiye, Sayı.17(Eylül-Ekim 1997)s.679- 6855. "Seyyid Abdülaziz ve Eseri" Türk Yurdu, Sayı.115(Mart 1997)s.24- 266. "Hariciye ile Mülkiye Arasında Mehmed Galib Bey" İstanbul Araştırmaları, Sayı.2(Yaz, 1997)s. 73- 897. Mehmet Bahaeddin Bey(B.Toven), Müteferrika, Sayı 11- 12 (Yaz, Güz 1997)s. 3-188. "Siyaset Meydanında Bir Dersiam: Hoca Ahmet Rasim Avni Efendi'nin Serencamı" İstanbul Araştırmaları, Sayı.3(Güz, 1997)s.163- 1839. "Fanizade Ali İlmi Bey" İlmî Araştırmalar, Sayı.5(İstanbul, 1997)s.75- 80(Ayrı basım)10. "Tebliğin Müzarekesi" İslam ve Modernleşme (İstanbul, 1997)s.315- 31911. "Müzakere" (Cevdet Paşa Hakkında) Ahmet Cevdet Paşa, (Ankara 1997)s.58- 6012. “Halim Sâbit Şibay”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1997 c. 15 s. 336- 33713. “Şarki Türkistan Tarihinde Mehmet Emin Buğra”,Yeni Türkiye, Sayı.16(Temmuz-Ağustos 1997)s.1423- 142619981. "Garplılaşmanın İfrat Ucundaki Bir Adam: Ahmet Muhtar (Kevakibi)Bey" Türk Yurdu, Sayı, Sayı. 127-128 (Mart-Nisan 1998)s.27-332. "Hatırat Türündeki Kaynakların Tarihi Araştırmalardaki Yeri ve Değeri" Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı.41 (Temmuz 1998)s.611- 6203. "Bâbıâlî'nin Tarih Mecmuaları(1943- 1965)" Türk Yurdu, Sayı.132 (Ağustos 1998)s.29- 384. Mehmed Suad Nam-ı Diğer Ali Suad'ın Hikayesi" İstanbul Araştırmaları Sayı, 4(Kış,1998)s.159- 180(Ayrı Basım)5. "Edirne Hacı İzzet Efendi: Çay Tiryakilerinin Piri", Edirne: :Serhattaki Paytaht, İstanbul, 1998s.629-6326. "Siyasileşmenin İlk Devresi"(24 Temmuz 1908- 11 Haziran1913) Yeni Türkiye, Sayı 23- 24(Eylül-Aralık 1998) 229- 2397. “Ali Suat'ın Seyahatlerim , İsimli Kitabı”, Türklük Bilgisi, Sayı.1(Nisan,1998)s.78. "Kaşif Dehri'yi Keşfeden Var mı?" Türklük Bilgisi, Sayı.1(Nisan 1998)s.469. "Semih Mümtaz'ın İki Kitabı" Türklük Bilgisi, Sayı.2(Mayıs, 1998) s.710. "Kahire'de İstanbul Kahvesi Nerededir?" Türklük Bilgisi, Sayı.2(Mayıs, 1998)s.43 (Ali Tekinci müstearı ile) 11. "Çankırı Halkıyatı" Türklük Bilgisi, Sayı.3(Haziran, 1998)s.712. "Nevsal-i Milli'de Bir Bilmece" Türklük Bilgisi, Sayı.3(Haziran 1998)s.45(Ali Tekinci müstearı ile)13. "Minel Bab İlel Mihrab" Türklük Bilgisi, Sayı.4(Temmuz 1998)s.914. "Yakın Tarihimizde Kâzımlar Meselesi" Türklük Bilgisi, Sayı.4(Temmuz 1998)s.45(Ali Tekinci Müstearı ile)15. “Hoca Rasim Efendi”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1998 c. 18, s.507- 51119991. "Türk Emniyet Teşkilatındaki İlkler" Polis Bilimleri Dergisi Sayı.3 (Nisan 1999)s.9- 162. "Dr.Fuat Sabit" Türk Yurdu, Sayı.139- 141(Mart-Mayıs 1999)s.45- 583. "Hüsnü Hamit Bey" Türk Yurdu, Sayı.142.(Haziran 1999)s.13- 174. "Mustafa Zühtü İnhan" Türk Yurdu, Sayı.143.(Temmuz 1999)s.8- 105. "Koca Sekbanbaşı Risalesinin Müellifi Tokatlı Mustafa Ağa (1131- 1219)" Prof Dr. İsmail Aka Armağanı İzmir, 1999s.105- 1206. "Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyetinin Kuruluş ve İlk Nizamnamesi", Osmanlı, (Ankara, 1999)C.2s.401- 4097. Şeyhü-l-Mebusin Ali Naki Efendi", Trabzon Tarihi Sempozyumu" (Tarbzon, 1999)s.423- 4278. "Osmanlı Devletinde Firarilerin Muhakemesi" Türk Yurdu, s.148- 149 (Aralık 1999-Ocak 2000) s.335- 339 899. "Ahmet Akgündüz ve Tarih İlminde Ahlak Meselesi", Türk Yurdu, s.24- 26, s.148- 149(Aralık 1999-Ocak 2000)10. “Meçhul Bir Karikatür Üstadımız; Yusuf Franko Paşa”, Osmanlı Basın Yaşamı Sempozyumu, Ankara, 1999, s. 169- 17411. “Cehalete Methiye”, Türk Yurdu, Sayı 144, (Ağustos 1999), s. 7- 1112. “The Foundation of the Union ad Progres and its First Regulation (1895)”, The Great Offoman-Turkish Civilisation, Ankara 1999, vol. I, p. 675- 681Yapıtları ve Yaşamlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi’nde( İstanbul, 1999 Yapı Kredi Yayınları ) yazdığı maddeler:1. Abdullah Paşa (Kölemen), I 19- 202. Ahmed Cevdet Efendi(Bergamalı), I, 113- 1143. Ali Emiri Efendi, I, 209- 2104. Ali Haydar Midhat, I, 212- 2145. Ali Rıza Bey (Balıkhane Nazırı), I, 233- 2346. Ali Şefkati, I, 237- 2387. Arda, Hacı Adil, I, 244- 2468. Bilgili, Ali İlmî Fânî, I, 3249. Fahreddin Reşad (Rumbeyoğlu), I, 43210. Halil Rıfat Paşa, I, 520- 52111. İsmail Galib, I, 669- 67012. Lütfi Fikri, II, 50- 5113. Mehmed Ali Fethi (Rusçuklu), II. 104- 10514. Mehmed Kadri Nasıh(Hoca), II, 144- 14615. Mehmed Rauf (Leskovikli), II, 198- 19916. Münir Paşa, II, 330- 33217. Nur, Rıza, II, 372- 37318. Refik Nevzad, II, 455- 45619. Rey, Ahmet Reşit, II, 458- 45920. Rıfat Bey(Mevlânzade), II, 461- 46321. Şerif Paşa, II, 586- 58822. Şibay, Halim Sabit, II, 59223. Tek, Ahmet Ferit, II, 613- 61424. Yeğena, Ali Münif, II, 673- 67420001.“Server Rifat İskit”, TDV İslam Ansiklopedisi,2000, c. 22, s. 584- 5852.“Kadı el-Hacc Mehmed Hurşit Efendi Kimdir” Dergâh, Sayı 124, (Haziran 2000) s. 16- 17 3.“Roman mı, Hatırat mı?”, Türk Yurdu, Sayı 153- 154, (Mayıs-Haziran 2000), s. 88- 914.“Erbilli Haşim Nahid’in Hikâyesi”, Türk Yurdu, Sayı 156 (Ağustos 2000), s. 5- 95.“Hasan Duman’ın Osmanlı-Türk Süreli Yayınları ve Gazeteleri(1828- 1928) İsimli Kitabının Neşri Hakkında”, Türk Yurdu, Sayı 157, (Eylül 2000) s. 616.“Ahmet Akgündüz ve Tarih İlminde Ahlak Meselesi”, Türk Yurdu, Sayı 148- 149, (Aralık 1999-Ocak 2000), s. 24- 267.“Osmanlı Devletinde Firarilerinin Muhakemesi”, Türk Yurdu, Sayı 148- 149 (Aralık 1999-Ocak 2000), s. 340- 3468.“Yusuf Franko-Mechûl Bir Karikatür Üstadımız”, Gül Diken, Sayı 22, (Güz 2000), s. 22- 3620011.“İsmail Hakkı İzmirli”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2001, c. 23, s. 530- 5332.“İsmail Hakkı İzmirli”, Pax Ottomana-Nejat Göyünç Armağanı, Ankara - Haarlem 2001, s. 687- 7333.“Ispartalı Hakkı Bey”, Türk Yurdu, Sayı 162- 163 (Şubat-Mart 2001), s. 72- 784.“Ahmet Haşim’i Artık Tanıyoruz”, Türk Yurdu, Sayı 162- 163 (Şubat-Mart 2001), s. 471- 4725.“İzmir Fikir ve Sanat Adamları (1850- 1950) Hakkında”, Türk Yurdu, Sayı 162- 163 (Şubat-Mart 2001), s. 402- 403; Sayı 164 (Nisan 2001), s. 55- 56; Sayı 166, (Haziran 2001), s.51- 53; Sayı 167 (Temmuz 2001), s. 36-396.“Rumelihisarı’nda Bir Bektaşi Şeyh Ailesi”, Dergâh, Sayı 134 (Nisan 2001), s. 9- 11; aynı yazı: Mahmud Cevad, Maarif-i Umumiye Nezareti-Tarihçe-i Teşkilât ve İcraatı, (Haz. Taceddin KAYAOĞLU), Ankara 2001, s. XXXIX-L7.“Ebülhindili Cafer Bey”, Teşkilât-ı Mahsusu Günleri, (Yazan; Hasene ILGAZ-Haz. Ali BİRİNCİ), Türk Yurdu, Sayı 165 (Mayıs 2001), s.44- 57; Sayı 166, (Haziran 2001), s. 34- 468.“Kabaklı Hocanın Ardından”, Türk Yurdu, Sayı 165, (Mayıs 2001), s. 419.“Biyografi Kitapları Ne İşe Yarar”, Dergâh, Sayı 137, (Temmuz 2001), s. 12- 1320021.“31 Mart Vak’asının Bir Yorumu”, Türkler, Ankara 2002, c. 13, s. 193- 211;Genel Türk Tarihi, Ankara 2002, c. 7, s. 381- 414; İngilizcesi The Turks, (Ankara 2002), c. 4’de basılıyor.2.“Ankara’nın Kitabiyat Mecmuaları”, Türk Yurdu, Sayı 176, (Nisan 2002), s. 111- 1143.“Tarihçi Osman Turan”, Trabzon ve Çevresi Tarih Dil Edebiyat Sempozyumu Bildiriler Kitabı-Tarih, Trabzon 2002, s.1- 204.“Zeki Mesut Alsan- Hayatı ve Eserleri”, Türk Yurdu, Sayı. 181 ( Eylül 2002 ) s. 31- 405.“Ahmet Bedevi Kuran- Jön Türklüğün Tarihçisi”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi”, Sayı:12 ( Konya, 2002), s. 1- 3720051-“Abdullah Battal- Taymas: Kazanlı Bir Âlimin Hayat Hikâyesi”,Journal of Turkish Studies-Türklük Bilgisi Araştırmaları, Festschrift in Honor of Orhan Okay, ,2005, Volume.30 -1,pp.171-195 Harvard University2-“Kitap, İlim ve Üniversite Hakkında Düşünceler ve Tespitler”,Türk Yurdu,Sayı.211(Mart 2005) s.27-303-“ Türk Yurdu’ndan Hatıralar”,Türk Yurdu,Sayı.213 (Mayıs 2005)s.564-“Hareket Mecmuası (1939-1982)”,Türk Yurdu,Sayı.213 (Mayıs 2005)s.84-895-“İlim hayatında Köylüler ve Köylülük”,Türk Yurdu,Sayı.217 (Eylül 2005) s.7-126-“Namık Kemal Külliyatı Basılıyor”,Türk Yurdu,Sayı.219 (Kasım 2005) s.64-657-“Sultan Abdülhamid’in Hâtıra Defteri Meselesi”,Divan-İlmî Araştırmalar,Sayı.19 (2005-2) s.177-1948- “ Canlanamayan Hâtıralar”, Müteferrika, Sayı. 27( Yaz 2005- 1), s. 73- 8820061-“Nurettin Topçu’nun Sohbetlerinden Hatırda Kalanlar”,Hece, Sayı.109 (Ocak 2006)s.433-4452-“Tarihçilikte Meslek Ahlâkı veya Ahlâksızlığın Tarihçiliği Meselesi”,Muhafazakâr Düşünce, Sayı.7 (Kış 2006), s.77-108 3- “Osmanlı Devletinde Matbuat ve Neşriyat Yasakları Tarihine Methal”,Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Sayı.7 (2006),s. 291-3494-“Salican Agay bizi terk etti”, Türk Yurdu, Sayı.223 (Mart 2006) s.67-685-“Asya-yı Vusta Seyyahı Mehmet Emin Bey,”Türk Yurdu, Sayı.223 (Mart 2006) s.72-776-“Dr. Atıf Hüseyin ve Muhtırası”,Tarih Yazıları- Tuncer Baykara’ya Armağan, İstanbul,2006, s.93-1047-“Mehmet Şerif Paşa-Osmanlıcılıktan Ayrılıkçılığa Bir Meşrutiyet Jöntürkünün Hikâyesi”,ErcümentKuran’a Saygı , Ankara, 2006,s. 59-718-“Trabzon’un Kültür Tarihinde Bir Aile:Bayraktarzâdeler”Baskıda9-“Bitikçi Ali Rıza Bey”, Müteferrika, Sayı.29(Yaz 2006-1), s.89-9610-“Ahmet Hamdi Paşa’nın Hayatı ve Eserleri “,Müteferrika, Sayı.29(Yaz 2006- 1), s.193- 20911-“Sayın Sahaf Sami Önal’ın Tenkit Sanatına Katkıları”, Müteferrika, Sayı.29(Yaz 2006- 1), s.297- 30512- “Sait Molla’nın Serencamı”, Müteferrika, Sayı.30 (Kış- 2006/2), s. 145- 15813-“l’Experience Said Molla”, İnternational Journal of Turcologia, C.I-I(Bahar 2006) s.7- 16, 14-“ Teracim-i ahvâl araştırmalarında arşiv meseleleri”,TTK XIV. Kongresi Bildirileri, C. II, Kısım: II, s. 1551- 155815-“Bir tarih kaynağı olarak hâtırat türünden eserlere dair meseleler”,TTK XV. Kongresi- baskıda20071-“Cemil Şerif Baydur”, Türk Yurdu, Sayı:233( Ocak, 2007), s. 57- 612- “ Bolşevik Süleyman’ın Hikâyesi”, Mete Tunçay’a Armağan,( Haz. Mehmet Ö. Alkan- Tanıl Bora- Murat Koraltürk),İstanbul, 2007, s. 391- 4523-“ Mustafa Suphi’nin Babası Ali Rıza Bey’in Hikâyesi”, Mete Tunçay’a Armağan (Haz. Mehmet Ö. Alkan- Tanıl Bora- Murat Koraltürk),İstanbul, 2007, s. 453- 4604- “ Türkiye’de Siyasî Tarihin Tarihi I. Mülkiye’de Siyasî Tarih I”, Fahir Armaoğlu, Armağanı ( Der. Baskıda5-“ Rıfkı Salim Burçak”, Fahir Armaoğlu Armağanı . Baskıda6- “ Hatıraların bir müdafaası”, Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı- 2007, Ankara, 2007, s. 580- 601. 7-“ Emekli Suvari Albayı Şerif Güralp ve Eserleri”. Baskıda8- “ Mustafa Suphi”, Türk Sosyologları. Baskıda9- “Necmettin Sadık Sadak”, Türk Sosyologları. Baskıda10- “ Ali Kâmi Akyüz”, Türk Sosyologları. Baskıda12- “ Kâzım Nami Duru”, Türk Sosyologları. Baskıda13- “ Turhan Yörükân”, Türk Sosyologları. Baskıda14- “ Halit Cevdet ve Gazetesi”, Sivas’ta baskıda15- “ Lügatci Dr. Hüseyin Remzi’nin Serencamı”, Müteferrika, Sayı. 31 ( Yaz, 2007- 1), s. 55- 7016- “ M. Şükrü Hanioğlu’na cevap”, Muhafazakâr Düşünce, Sayı. 12 ( Bahar 2007), s. 209- 214

Ali Akbaş

Ali Akbaş
*1942 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan kazasında doğdu.*İlk ve orta öğrenimini memleketinde ,*Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yaptı.*Çeşitli lise ve Yüksek okullarda öğretmenlik ve idarecilik yaptıktan sonra araştırma görevlisi olarak Hacettepe Üniversitesine atandı. Burada, dil üzerinde yüksek lisansını tamamladıktan sonra Türk Dili okutmanlığına geçti ve 1996 yılında meslek hayatında 25 yılını doldurarak emekliye ayrıldı.*Daha lise öğrencisiyken yarışmada birincilik kazanan şiiri K.Maraş Lisesi Marşı olarak kabul edilen Akbaş, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Kuş Sofrası adlı kitabıyla Çocuk Edebiyatı dalında Yılın Şairi seçilmiş (1991), Yunus Emre Yılı dolayısıyla İstanbul’da gerçekleştirilen XII. Dünya Şairler Toplantısı’nda bir plaketle ödüllendirilmiş (1991) Kazakistan’ın başkenti Almatı’da gerçekleştirilen II.Türk Dünyası Şiir Şölenin’nde Mağcan Cumabayulı Ödülüne lâyık görülmüş (1993). Ve Kosova’da yayınlanan Türkçem Çocuk Dergisi tarafından yılın ödülü verilmiş (2004), İtalya’nın Venedik şehrinde düzenlenen 57. Şiir Bianeli’nde (2005) ve 20. Moskova Kitap Fuarında Türkiye’yi temsil etmiştir (2007). *Bugüne kadar arkadaşlarıyla birlikte Divan, Doğuş Edebiyat ve Kanat dergilerini çıkaran Akbaş, hâlen Genel Başkan Yardımcısı olarak çalıştığı AVRASYA Yazarlar Birliği’nin yayın organı olan Kardeş Kalemler Dergisini çıkarıyor. *Masal Çağı (şiir), Kuş Sofrası (çocuklar için şiir), Gökte Ay Portakaldır (masal) ve Kız Evi Naz Evi (piyes) adlı eserleri vardır.*Kuş Sofrası adlı şiir kitabı Mariya LEONTİÇ tarafından Makedonca’ya çevrilmiştir. (2000)1942 yılında Elbistan’ın Çatova köyünde doğdum. Sırasıyla , Çatova Köyü İlk Okulunu, Elbistan Orta Okulunu, K. Maraş Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdim. Çeşitli liselerde, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ve Ankara Meslek Yüksek Okulunda edebiyat öğretmenliği ve idarecilik yaptım. Filim Radyo Televizyonla Eğitim Merkezinde radyo programcılığı görevinde bulundum.1983 yılında araştırma görevlisi olarak H. Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne geçtim. Burada da yüksek lisansımı tamamlayarak Türk dili okutmanlığı görevine geçtim. Okutmanlık yanında şiirle ve çocuk edebiyatıyla da uğraşmaktayım. Masal Çağı, Kuş Sofrası, Gökte Ay Portakaldır adlı üç kitabım yayımlandı. Meslek hayatımda yirmi beş yılımı doldurarak emekli oldum. ALİ AKBAŞ’IN EDEBÎ KİŞİLİĞİGünümüz şairlerinden olan Ali Akbaş’ı hiç bir edebî akıma bağlıyamayız. Fakat o her güzellikten yararlanan bütün etkilere açık bir sanatçıdır. Eski-yeni, yerli-yabancı demeden Karacaoğlan’dan Âşık Veysel’e, Fuzûlî’den Yahya Kemâl’e, Tagor’dan Bodler’e kadar bütün iyi şairleri dikkatle okuyan Akbaş, “klasiklerle beslenmeyen yeninin kalıcı olamayacağı, ve ancak geçmişten, yâni mâzîden güç alarak yeniyi kurabileceğimiz” görüşündedir. Şiirlerini dingin, demlenmiş bir dille yazan şair, yeniliği garip kelimeler kullanmakta değil, hayatı ve eşyayı algılamada arar. “Evrene bir de benim penceremden bakın” der âdeta. Akbaş bu konuda şöyle diyor: Bir tabloyu değerli kılan orada kullanılan malzeme ve konu edinilen manzara değil, o konuya giydirilen kompozisyondur. Sanat, reel tabiat değil, sanatçının prizmasından geçmiş tabiattır. Pikasso da, amatör bir ressam da ayni boyayı ve ayni tuvali kullanarak ayni manzarayı resmederler ama ortaya başka tablolar çıkar. Ona göre “herkesin konuştuğu klasik dil, kullanmasını bilenler elinde sonsuz varyasyonlarla dolu ve bin bir oyuna müsaittir. Yerli yersiz dili eğip bükmek güçsüz sanatçıların işidir, göz boyayıcılıktır. İyi mobilya yapamayan usta hep âletlerine takar kafayı... “Vay, çekicim Çekoslovak, testerem Alman” diye.Yarı filozof, yarı çocuk olan şair, eşyayı bir idrak kamaşmasının ardından yakalar, en umulmadık halleriyle görür. Bulunduğumuz atmosferden başka iklimlere taşır bizi. Zaman zaman bir acı veya bir haz duygusuyla ürpeririz.” Akbaşın şiirlerinde bir yandan klasik edebiyatın ağırbaşlı, hikmetli söyleyişi örnek alınırken, bir yandan da naif, çocuksu bir rüzgâr eser. Bu iki tavır birbirine zıt gibi görünse de o içindeki çocuğu susturmamıştır. Zaten sanatı besleyen en güçlü kaynaklardan biri de çocukluk hatıralarıdır. Hepimizin kişiliğinin ipuçları orada saklı değil mi ?..Akbaş, folklor nefesli bir şairdir. Fakat folklor çizgisinde kalmaz. O, Tanpınar’ın “Folklor, külçe hâlinde altındır; sanatçı oradan aldığı malzemeyle küpe, gerdanlık, bilezik yapar.” görüşünden hareketle aldığı malzemeyi dönüştürür. Köy menşeli bir sanatçı olarak onun şuuraltı, çocukluk yıllarında dinlediği masallar, efsâneler, destanlar, türküler, mâniler ve ninnilerle doludur. Fakat bu arkaik malzemeyi deforme ederek, sitilize ederek kullanır. Ayni zamanda amatör bir ressam olan Akbaş’ın şiirini besleyen kaynaklardan biri de kuşu, böceği, çiçeğiyle Anadolu manzaralarıdır, tabiattır. O, bütün çevreyi; büyük bir hayranlıkla seyreder ve empresyonist tablolar çizer. Bu dikkat onun şiirlerine pastoral bir zenginlik olarak yansır. Onun şiirleri, mevsim mevsim değişen bozkır enstantaneleriyle doludur. Tabiata olan bu hayranlık, yaratılıştaki hikmeti seziş, Akbaş’n şiirine metafizik bir derinlik kazandırır ve onu zaman zaman bir duâya dönüştürür.Akbaş, şiirlerinde belli bir şekil endişesi gözetmez. Daha çok hece yi ve serbest nazmı kullanmakla beraber az da olsa aruzla yazılmış şiirleri de vardır. Yalnız hangi tarzda yazılmış olursa olsun bu şiirlerin ortak özelliği müzikal ve sâde oluşlarıdır. Vezinli olanlarda tam ve zengin kafiyeler kullanılırken serbest şiirlerinde aliterasyon ve asonanslarla beslenmiş güçlü bir iç mûsikîsi vardır. Zaten onun serbest şiirleri, daha çok hecenin “serbest müstezatları” gibidir. Serbest müstezat terimi her ne kadar aruz şiirler için kullanılıyorsa da ben burada Akbaş’ın şiirleri hakkındaki görüşümü açıklamak için de bu terimi kullanma ihtiyacını duydum. xxxxxxxxxxMasal Çağı Ali AkbaşŞu mâvi dumanlı koydaBir küçük köy uyukluyor Şu gümüş hâreli çayda Bizim kızlar kilim yuyor Geliyor tokaç sesleri Yansıtır yamaç sesleri Suyun aynasında tarar Kızlar üç kulaç saçları Yüzünüz şavkır sulara Kalaylı bakraç yüzünüz Oturun dinlenin biraz Yok mu yazınız güzünüz Öte geçeye geçmeyin Çay bulanık su içmeyin Güzellikten baç alırlar Gül yüzünüzü açmayın Şarıl şarıl çimdiğim çay Çiğdem topladığım yayla Artık rüyama girmeyin Etmeyin etmeyin böyle Aynı kaptan yenen yemek Bin dudağın değdiği tas Ah köyüm baba ocağım Suyun zemzem taşın elmas Dağlar ak saçlı bir dede Doruklar pâre pâre kar Tarlalar kırda seccâde Kekik kokulu tarlalar Gözümde tüter bacalar Medet analar bacılar Gençleri beni tanımaz Duydum ki ölmüş kocalar Zeynep elif suna gülçin Fistanınız biçim biçim Bir gün imeceye gelin Bu derdi tüketmek için Beni unutmayın sakın Seven demez uzak yakın Yitirdim köyün yolunu Yamaçlara ateş yakın Hiç sormayın nerde kaldım Her yıl bir diyarda kaldım Bir ifrit ağına düştüm Bir kuş gibi darda kaldım Yıkacağım evi barkı Sıkıyor beni dört duvar Niye söylediğim şarkı Ulaşmıyor yâre kadar Kuşlar geçer katar katar Katılır ben de giderim Kanat vermezse turnalar Kolumu kanat ederim Çamlıbeli tutunca kar Uluşur dağda aç kurtlar Bir kuş olurdu bir deve Bacadan geçen bulutlar Vurulmuş küçük şehzâde Düşmüş doru küheylandan Kimseler gelmez imdâde Baykuş ötüyor ayvandan Ninem nerde nerde masal Ağzından bal akardı bal Benim aslan çocukluğum Yollar ayrıldı hoşça kal

Albert Kohen Erkip

Albert Kohen Erkip
Sabancı Üniversitesi Öğretim ÜyesiLisans derecesini Matematik dalında 1974 yılında ODTÜ'den, doktora derecesini aynı dalda 1979 yılında California-Berkeley Üniversitesi'nden aldı. Daha önce Berkeley, Doğu Akdeniz Üniversitesi ve ODTÜ'de çalıştı. Araştırma alanları kısmi diferansiyel denklemler, psödo-diferansiyel operatörler ve fonksiyonel analizdir. 1986 yılından beri Matematik Olimpiyatları ile ilgili çeşitli etkinliklerde yer aldı. 1995-1998 yıllarında TÜBITAK Temel Bilimler Araştırma Grubu Yürütme Komitesi Sekreterliği yaptı. Türk Matematik Derneği ve Matematik Vakfı üyesidir.

Albert Einstein

Albert Einstein ( 14.03.1879)
14 Mart 1879’da Almanya’nın Ulm kentinde doğan Albert Einstein, 1896’da Zürich Politeknik Enstitüsü’ne girdi. 1909’da profesör olan Einstein, önce Zürich’te sonra da Prag’da çalıştı. 1913’te Almanya’da Berlin Kaiser Wilhelm Enstitüsü Direktörlüğü’nü yaptı. 1922’de Nobel Ödülü aldı. 1933’e kadar Berlin’de yaşayan Einstein, Nazilere karşı tavır aldığı için Almanya’dan ayrılmak zorunda kaldı. Fransa, Belçika, İngiltere ve son olarak da ABD’de yaşadı. Albert Einstein’in fizik alanında bilime yaptığı katkılar hiç kuşkusuz 20. yüzyılın en büyük katkılarıdır. 1905’te yayınladığı dört önemli çalışması; Rölativite Teorisi, Kütle-Enerji Eşitliği (E=mxc'2), Brownsal Devinmenin Açıklanması ve Işığın Foton Teorisi, Einstein’i fizik biliminin yaşayan en önemli otoritesi durumuna getirdi. Fakat onun bilime en önemli katkısı 1916’da açıkladığı “Genel Rölativite” teorisidir. Fizik biliminin eski mekanik fiziği aşarak kuantum fiziği aşamasını yakalamasında en büyük pay sahibi olan Einstein, hayatının son yıllarını elektromanyetik ve çekim alanlarını birleştiren Birleşik Alanlar Teorisi’ni oluşturmak için harcadı. 20. yüzyılın dehası olarak da anılan ünlü fizikçinin oluşturduğu teoriler astronomi başta olmak üzere birçok bilim dalının önünü açıcı bir işlev yüklendi. 1955’te ABD’de Princeton’da ölen Einstein, yalnızca bilimsel dehasıyla değil, alçak gönüllü oluşu ve sadeliğe düşkünlüğüyle de anılırdı. Ayağında terlikler ve dağınık saçlarıyla ünlü üniversitelerin salonlarında konferanslar veren bu büyük deha insancıllığını hiç yitirmedi.ESERLERİYaşamla Yazışma: Mektuplar Albert Einstein Belge Yayınları / Düşünce Dizisi "İşte elinizde Einstein'in mektuplarından yapılmış bir seçki. Çok değişik, geniş bir insan yelpazesi ile yazışmalar; insanlığın ve bilimin o anki gündeminde ne varsa, alabildiğine duru ve anlaşılır bir dille tartışılmakta. Kuantum Kuramı, Toplum Siyaset, Aydınlar, Hitler,....Bilim ve güncelliğin bir bilim ve düşün adamının yaşamında nasıl soluklandığını, bir söyleşi tarzındaki mektuplarda keyifle okuyacaksınız." HAKKINDA YAZILANLAR1.Çizgilerle EinsteinYeni Başlayanlar İçin(Einstein)Joseph Schwarz, Michael Mc GuinnesMilliyet Yayınları / Yeni Başlayanlar İçin Dizisi2.EinsteinJeremy BernsteinPan Yayıncılık / Nar Yayın Dizisi Albert Einstein'ı herkesin anlayacağı bir şekilde tanıtan bu kitap, Einstein'ın üzerinde çalıştığı üç temel konu çerçevesinde düzenlenmiş: özel görelilik kuramı, genel görelilik kuramı (bilim tarihinin en estetik yaratısı olduğu söylenir) ve Einstein'ın kuantum fiziğine önemli katkıları.Jeremy Bernstein, Einstein'ın bilimsel bulgularının yanısıra ünlü bilim adamının yaşamını da aktarıyor."(Jeremy Bernstein) içeriği zarif ve ilgi çekici tutmuş. Einstein'ın kişiliği ve düşüncelerini derinlemesine ele almış."-The New York Times-

Albert Agazaryan

Albert Agazaryan
Filistin’de Bir Zeyt Üniversitesi Halkla İlişkiler Müdürü. ABD’de Georgetown Üniversitesi Tarih Bölümü’nü bitirdi. Filistin’deki intibalarından bahseden gazeteci yazar Arslan Tekin, Albert Agazaryan’ı şöyle anlatıyor; Albert, Türkiye Ermenisi. Ailesi Adana’dan 1915’te göçmüş. Bize sıcak ilgi gösterdi ve bizimle Türkçe konuştu; anneannesinin Türkçesi’ymiş. Çünkü dedi. Anneannem başka dil bilmezdi. Ev halkı onunla mecburen Türkçe konuşuyordu. Ben de böyle öğrendim. Albert, Bir Zeyd Üniversitesi’nde Ortadoğu Tarihi dersi de veriyor. Cana yakın bir insan. Türkiye’den gelen ve Türkçe konuşan kim olursa olsun gurbette bir hemşehriye rastlamış gibi oluyor.Kaynak:Ermeni Portreleri Hüdavendigar Onur Burak Yayınları İstanbul 2000

Akşit Göktürk

Akşit Göktürk
Akşit Göktürk, (d. 27 Aralık 1934, Van - ö. 26 Şubat 1988, İstanbul), edebiyat eleştirmeni, yazar ve dilbilimci.İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1960). 1961'de aynı fakülteye asistan olarak girdi. 1965'te doktorasını verdi; 1972'de doçent, 1978'de profesör oldu. İngiltere'de Nottingham Üniversitesi'nde (1964-65) ve Almanya'da Konstanz Üniversitesi'nde (1970, 1974-76) araştırmacı olarak çalıştı. Uppsala (İsveç) ve Batı Berlin üniversitelerinde çeviri kuramları ve yöntemleri konulu seminerler yönetti. Robinson Crusoe'nun Türkçedeki ilk tam çevirisiyle 1969 Türk Dil Kurumu (TDK) Çeviri Ödülü'nü kazandı. 1975-83 arasında TDK Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.1958'den sonra Varlık, Yeni Dergi, Türk Dili, Yeni Ufuklar, Çağdaş Eleştiri gibi dergilerde inceleme yazıları ve çeviriler yayımlayan Göktürk, eleştirilerinde dil çözümlemelerine ve üslup sorunlarına ağırlık verdi.D. H. Lawrence, T. S. Eliot. E. Kästner, F. Dürrenmatt gibi yazarlardan yaptığı çevrilerle tanınan Göktürk'ün başlıca yapıtları Edebiyatta Ada (1973), Okuma Uğraşı (1979) ve Çeviri, Dillerin Dili'dir (1986).

Akşemseddin

Akşemseddin
HAKKINDA YAZILANLARFethin görünmez mimarı Akşemseddin Hazretleri Akşemseddin; Hazret-i Ebûbekir’in evladından, Şihâbüddin Sühreverdi’nin torunudur. Babası Şeyh Hamza (Kurtboğan adıyla meşhurdur) âlim biridir ve oğlunu mükemmel yetiştirir. Mübarek, dudak uçuklatacak kadar zekidir. Hızlı ilerler ve genç yaşta müderris olur. Osmancık medreselerinde talebe okutur. Evet yörede hatırı sayılır bir âlimdir, ancak işin hâkikatına varmak ister. Bunun tek yolu vardır “ledün ilminde mütehassıs bir velinin” huzurunda diz çökmek.Arar, sorar, istihareye yatar. Zihninde iki isim berraklaşır. Bunlardan bir tanesi Hâlep’te ki Zeynüddin Hafi Hazretleridir. Diğeri Ankara’daki Hacı Bayram-ı Veli. Akşemseddin yakından başlar. Önce Ankara’ya gider. Ancak Hacı Bayram Hazretlerini kapı kapı teberrû toplarken görür ve yıkılır. Nedenini, niçinini sormaz bile, oracıktan döner, yürür Hâlep’e. Ancak yolda gördüğü rüyalarda, nasibinin Hacı Bayram elinden olduğu işaret edilir. Hatta zincirlerle çekilir ki, uyandığında izi vardır boynunda. Şaşkınlık ve pişmanlık içinde Ankara’ya döner. Yüce veliyi orak tırpan çalışırken bulur. Mübârek garibin birine yardım eder ki kan ter içindedir. Akşemseddin bin pişmandır, boyun büker... Ve kavuşur affa.Hacı Bayram Hazretleri bu mütevazı talebesini çok sever, O'na hususi bir ihtimam gösterir. Akşemseddin ayrıca iyi bir hekimdir de. Pastör’den asırlar evvel hastalığa sebep olan mikropları ve karantinanın mantığını anlatır. Hatta o yıllarda “seretan” adıyla bilinen kanseri teşhis eder.İstanbul’un kuşatıldığı günlerde Fatih Anadolu’daki âlimleri ordugâha davet eder. Hepsi mükemmel insanlardır, ancak Akşemseddin’le aralarında anlatılmaz bir muhabbet başlar. Nedendir bilinmez bu akça pakça veliyi görünce içi rahatlar. Tabiri caizse kanı kaynar.İstanbul gibi bir şehri almak kolay değildir. Dev surlar, haçlı yardımları, derin hendekler, aşılmaz zincirler, Rum ateşi denen bela ve güçlü düşman. Bunlar bilinen şeylerdir ve Fatih herbirine tedbir düşünür.YEMEĞİ İÇMEYİ UNUTURAncak, bazı komutanlar (ki bir çoğu baba emanetidir) zafere inanmazlar. Açıktan açığa “Bu devletin askerine, akçesine yazık değil mi canım?” derler, “Maceranın sırası mı şimdi?”Genç sultanı Bizansla boğuşmak değil, yanındakilerle uğraşmak yorar. Yemeyi içmeyi unutur, uykuyu dağıtır. Kendini fena yıpratır. Geceler boyu ağlar ki yastığı hiç kurumaz. Muhasara başlayalı 50 gün geçer, lâkin gözle görülür bir ilerleme yoktur . Rumlar yıkılan surları anında yapar, o acaib ateşleri ile zemini değil, suyu bile yakarlar. Fidan gibi yiğitler ardarda düşerler toprağa. Sultan Mehmed kalabalıklar içinde yalnızdır. Hatta zaman zaman kuşatmayı kaldırmayı düşünür.Akşemseddin hazretleri onun zihninden geçenleri okur. “Sakın ha!” der, “Asla vazgeçme!” Zira o, müjdeyi Hızır Aleyhisselam’dan alır. Zaferden zerre kadar şüphesi yoktur. Şehir düşünce, Fatih derin bir nefes alır, büyük güç ve itibar kazanır. Genç sultanın şimdi tek arzusu vardır. Mihmandârı Resulullah Hâlid bin Zeyd’in kutlu kabrini bulmak.Akşemseddin Hazretleri kuşatmanın sürdüğü sıralarda türbenin bulunduğu noktaya bir nur indiğini görür. Fatih’i o mahalle götürür. Kısa bir murakabenin ardından iki çınar dalını toprağa diker ve kendinden emin bir ifadeyle. “Büyük sahabe bunların arasında yatıyor!” der. Ancak etraftan “ne malum?” diyenler olur. Hatta birileri padişaha akıl öğretirler. “Bu dalları başka bir yere diktir bakalım” derler, “ihtiyar molla farkedebilecek mi?” Fatih denileni yapar, hatta ilk işaret edilen yer kaybolmasın diye mührünü gömdürür. Ama Akşemseddin dallara bakmaz bile, ertesi gün milimi milimine ilk gösterdiği noktaya yönelir. Hatta bir ara durur “Sultanımızın mührü” der, “Ne arıyor orada?”Büyük veli bakar, bu mevzu çok tartışılacak, şüpheye mahal bırakmaz. “Kazın!” buyururlar. Toprağın bir kulaç altından yeşil somaki bir taş çıkar. Üstünde kûfi harflerle “Hâzâ kabri Halid bin Zeyd” yazılıdır. Kalabalık bir hoş olur. Derhal türbe ve mescid hazırlıklarına girişirler.KAÇIŞGünler geçer, Fatih, Akşemseddin Hazretleri’ne sıkça gelip gitmeye başlar. Öyle ki devlet işleri oyuncak gelir gözüne. Sarayı, otağı bırakıp döşeği tekkeye sermeye niyetlenir. Nitekim bir gün “N’olur” der, “Beni de dervişleriniz arasına alın”.Akşemseddin, hani Fatih’e baba muamelesi yapan o gül yüzlü muallim birden ciddileşir, celalli bir edayla “Hayır!” der, “Osmanoğullarının dervişe değil, sultana ihtiyacı var!”Ama Sultan Mehmed’i iyi tanır. Yine gelecek, hem bu kez ısrar edecektir. Buna fırsat vermez. Pılısını pırtısını toplamadan uzaklaşır İstanbul’dan. O yıllarda kuş uçmaz, kervan geçmez bir kuytu olan Taraklı’ya çekilir, sonra Göynük civarlarına yerleşir, kendi halinde talebe yetiştirir. Ama duaları Fatih’le birliktedir.Göçemedin gitti yani...Akşemseddin Hazretleri birgün oğlunu (4 yaşındaki Hamdi Çelebi) dizine oturtur. Minik yavru bülbül gibi Kur’an okur. Mübârek bir ara hanımına döner. “Biliyor musun?” der, “Aslında dünyanın mihneti, zahmeti çekilmez ama şuncağızın yetim kalmasına dayanamam. Yoksa çoktaaan göçerdim!” Hanımı omuz silker. “Amaaan efendi” der, “sen de göçemedin gitti yani.” Mübarek “İyi öyleyse!” deyip kalkar. Göynüklülerle helalleşir ve mescide çekilir. Talebelerine “okuyun” buyururlar. Bir ara gözleri kapanır, yüzü aydınlanır. Kolları yana düşer ve berrak bir tebessüm oturur dudaklarına. Müridleri eve koşarlar “Başınız sağolsun.” derler, “Efendi göçtü!”

Ahmet Yaşar Ocak

Ahmet Yaşar Ocak ( 1945)
Prof. Dr. Ahmet Yaşar OCAK1945 yılında Yozgat'da doğdu.Yüksek tahsilini 1967'de İstanbul'da İlâhiyat Fakültesi'nde ve 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde yaptı. 1972 yılında Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü'nde asistan oldu. 1974 yılında Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü'nde master, 1978 'de Strasbourg Üniversitesi Inst. d'Etudes Turques 'de "La Révolte de Baba Resul ou la Formation de l'Hétérodoxie Musulmane en Anatolie au XIIIe Siécle" adlı tezi ile doktora, 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü'nde "Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri" adlı tezi ile doçent ve 1988 yılında aynı üniversitede tarih bölümünde profesör oldu. Halen aynı üniversitede öğretim üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir.İhtisas sahası: Türk Kültür ve din tarihiÜyesi olduğu kuruluşlar: Türk Tarih KurumuBildiği yabancı diller: Fransızca, Arapca, FarscaKitapları:Babailer İsyanı. İstanbul: Dergâh Yayınları, 1980.Veysel Kareni ve Üveysîlik. İstanbul: Dergâh Yayınları ,1982.Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri. İstanbul: Enderun Kitabevi,1983.(Doçentlik Tezi)İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1985,1990.Elvan Çelebi , Menâkıbu'l-Kudsiyye fi Menâsıbi'l-Ünsiyye (Baba İlyas-ı Horasanî ve ailesinin menkabevî tarihi), İsmail E. Erünsal ile birliktte.İstanbul: İ.Ü. Edebiyat Fak., 1984.La Révolte de Baba Resul ou la Formation de l'Hétérodoxie Musulmane en Anatolie au XIIIe Siécle. Ankara: TTK, 1989.(Doktora tezi) Türk Folklorunda Kesikbaş. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1989.Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler (metodolojik bir yaklaşım). Ankara: TTK,1992.Osmanlı İmparatorluğu'nda Marjinal Sûfilik: Kalenderîler (XIV-XVII.yüzyıllar). Ankara:TTK, 1992.Türkler, Türkiye ve İslam: yaklaşım, yöntem ve yorum. İstanbul: İletişim, 1999. 190 s.

Ahmet Vefik Alp

Ahmet Vefik Alp ( 1948)
1948 yılında Istanbul Kadıköy'de dünyaya gelen Ahmet Vefik Alp, Saint Joseph Fransız Lisesi'ni bitirdikten sonra, Robert College Inşaat Mühendisliği Bölümünde yüksek öğretime başladı, aynı yıl Istanbul Teknik Üniversitesi'ne geçerek, buradan 1971 yılında 'Pekiyi' derece ile 'Mimar, 1973 yılında da yine 'Pekiyi' derece ile Yüksek Mühendis Mimar diplomalarını aldı.Alp'in diploma çalışması olarak hazırladığı İstanbul Belediyesi Tepebaşı Kültür Merkezi projesi ile görerek yayınlanmış, yine o sırada katıldığı TC Merkez Bankası Idare Merkezi Proje Yarışmasına gönderdiği teklif banka tarafından satın alınmıştır. Mezuniyetinden hemen sonra ITÜ Mimarlık Fakültesinde 'asistan'lığa atanan Alp, diğer taraftanda proje ve tatbikat deneyimlerine başlamış, bu arada Yüksek Denizcilik Akademisi Tuzla Kampüsü Projesini hazırlamıştır.Alp, 1977 yılında Istanbul Teknik Üniversitesi'nce Devlet hesabına Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderilmiştir. Houston, Texas, 'Rice University'de, 1978 yılında iki yabancı meslekdaşı ile beraber Houston için hazırladığı 'Şehir Merkezi'nde Sağlıksız Yapılaşma' konulu projesiyle 'Master'; 1979 da ise Mimari ve Çevre Psikolojisi alanında, insanlar, binalar ve şehirler arasındaki karşılıklı etkileşimleri, duygusal ve estetik ilişkileri inceleyen 'Aesthetic Response to Geometry in Architecture' başlıklı tez ile de 'Doktor' projelerini almış, tez çalışması birçok uluslararası organda yayınlanmıştır.Alp; ITÜ’deki görevine dönmeden önce de ABD'de 3D/ International mimarlık firmasında kısa süre çalışmıştır.1982 yılında Çevre Tasarımı Fakültesi'nin kuruluş çalışmalarına katılmak üzere Suudi Arabistan Kral Fahd Üniversitesi'ne davet edilen Alp, burada yedi yıl boyunca ders verdi ve araştırmalar yapmıştır. Üniversitenin kampüs planlama ve inşaat faaliyetlerine katılmış, bu dönemde hazırladığı projelerden bir kısmı işletmeye açılmıştır. 'Riyadh Diplomatik Beldesi'ndeki 'TC Büyükelçiliği Kompleksi ve Lojmanlar Grubu', Dhahran’da 'Rektör Dr. Dakhill Malikhanesi', Jubail Endüstri Şehrinde Villa bunlardan birkaçıdır. Medine'de Hacılar Oteli, Cidde'de Alışveriş Merkezi, Dhahran'da 'Marina ve Tatil Köyü, Taif'te Konut Yerleşmesi projeleri tamamlanmıştır.1984 yılında doçentliğe yükseltilen Dr. Alp, 1989 da ise bütün dünyadan mimarlık, şehircilik ve çevrecilik uzmanlarını bünyesinde toplayan ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın himayesine alınan (IAA) 'International Academy of Architecture' (Uluslararası Mimarlık Akademisi) profesörlüğüne getirilmiştirDr.Alp, Akademi Konseyi'nin kendisini görevlendirmesi üzerine 1993 yılında Ortadoğu ve Afrika'dan sorumlu IAA Istanbul Merkezi'ni tesis etti. ABD Texas Eyaleti 1986 yılında Dr.Alp'e 'Profesyonel Mimar lisansı' verdi. Aynı yıl Texas Mimarlar Cemiyeti üyeliğine ve bunu takiben Amerikan Mimarlar Enstitüsü üyeliğine getirildi. Eserleriyle bir çok ödül kazanan Prof. Dr. Alp, Osmanlı Imparatorluğu'nun Arap Yarımadası ve Basra bölgesindeki mimari mevcudiyetini araştırdı. Osmanlı'nın tarihi mirasını belgeleyen "Doğu Arabistan'da Mimari Miras" adlı kitabını 1990 yılında tamamladı. Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, Türkiye ve Suudi Arabistan'a ilaveten Isviçre'de çalıştı, Japonya'da mimari proje çalışmaları yaptı. Turgut Özal'ın isteği üzerine, Tokyo'daki kültür merkezi ve camii projesini hazırladı. Prof. Dr. Alp, Ukrayna'daki Türk-Islam Merkezini projelendirmek üzere bu ülkeye davet edildi. Sürpriz bir şekilde Istanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için MHP’den teklif alan Alp, o ana kadar MHP'yle tek ilişkisi Tokyo'daki Türk Kültür Merkezi projesine destek istemek için kısa bir süre önce Türkeş'i ziyaret etmiş olmasıymış. Alp;“Milliyetçilik benim mimarimde vardı.”diyor.* Prof. Dr. Alp, MHP'nin Ankara'da yapılacak olan yeni Genel Merkez binasını da projelendirdi. * Politikaya MHP Istanbul Belediye Başkanı adayı olarak atılan Prof. Dr. Alp, MHP Merkez Yürütme Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.* Ayrıca MHP'li belediye başkanlarının oluşturduğu Yerel Yönetim Birimleri Derneği'nin başkanlığını yapıyor.Dernek başkanı olarak MHP'nin bazı belediyelerinde çalışmalar yürüten Alp ve teknik ekibi, Erzincan şehir planını da yaptı.Evli iki çocuk babası olan Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, iyi derecede Ingilizce ve Fransızca, kısmen de Arapça biliyor.